Amasya'da Futbol
Sitemiz yazarı Ecz.Naci Konyar'ın Amasya'da Futbol başlıklı köşe yazısı
Naci Konyar
Zamanımızda futbol bir endüstri olmuş. Kulüpler, başkanlar, antrenörler, futbolcular, hakemler, statlar, transferler, menajerler, futbol federasyonu, spor basını ve televizyon ekranlarında maçlardan sonra saatlerce yorum yapan eski hakem ve futbolcularla devasa bir sektör. Futbolu farklı yorumlayan Suudi Arabistan bile dünyanın en ünlü futbolcularına ve antrenörlerine milyon dolarlar vererek ve de Avrupa’nın ünlü takımlarının bazı maçlarını kendi ülkesinde oynatarak bu sporun cazibesinden kurtulamamıştır. Futbol dünya uluslarının kendilerini tanıtmada ve reklamında en önemli bir seyir sporu olmaya devam ediyor.
Trabzonspor antrenörü Şenol Güneş her ne kadar “Futbolu eskiden açlar oynar zenginler izlerdi; Şimdi ise zenginler oynuyor, açlar izliyor” gibi bir toplumsal gerçeği dile getirmiş olsa da futbol zamanımızda dünyada insanların severek izlediği, tuttuğu takımı desteklediği, takımıyla sevinip üzüldüğü bir spor dalı oldu.
Haftalık çıkan bir gazete (Oksijen) köşesinde İngiliz spor yazarı Rory Smith’in bir yazısı dikkatimizi çekti. Yazar “Dünyanın en zor mesleği teknik direktörlük mü?” başlığıyla kaleme aldığı yazısında ülkesinin ünlü antrenörleriyle röportaj yaparak sorusuna cevap aramış.
Ünlü antrenör Guardiola’nın uyku sorunu yaşadığını akşamları ancak hafif yemekler yiyebildiğini, hiç yemediği günler olduğunu, bazan kendini çok yalnız hissettiğini, sorunların vücuduna yansıdığını, sırt ağrısı ve cilt döküntüleri yaşadığını yazmış. Guardiola verdiği röportajlarda “hocaların yalnızlığından” bahsedip yenilgilerin ardından “odanızın kapasını kapatıp ışıkları söndürünce hiçbir şeyin teselli vermediğini” anlatıp, sağlığına dair ayrıntılar vermiş: “yediklerimi sindiremiyorum”
Tottenham teknik direktörü Postecoglou’da “Hayatın her alanındaki en zor mesleği” yaptığını söylerken biraz abartıya kaçmış olabilir. Ama kurduğu mantığı anlayabiliyorsunuz. Postecoglou “Bu iş siyasetten daha zor. Görevin niteliği ve süresi yüzünden çok az kişi yara almadan çıkabiliyor” diyor. Hocalığı Başbakanlık ile kıyaslanması istenince “Başbakan kaç seçime giriyor? Ben her hafta giriyorum” cevabını veriyor.
İngiliz spor psikoloğu bu durumu şöyle açıklıyor; “futbol iş yükü paylaşımı açısından iyi bir spor değil. Tek kişiye bu kadar yük çok fazla” futbol çok yorucu bir spor, her hafta yedi gün hazır bulunma kültürü var. Teknik direktörler sadece oyuncuların değil, kendi enerjilerini de yönetmek zorunda.
Bir eski İngiliz futbolcu da “Futbolun en güzel tarafı, işler kötü gittiği zaman kabahat her zaman teknik direktörde aranır” cümlesini söylemiş. Sanki bizim Türk futbol kulüplerimizin tarifini etmiş.
Gazete köşesinde okumuş olduğum bu makaleden sonra kitaplığımda elimi alıp okuyamadığım Yılmaz Vural’ın “İnadım İnat” adıyla kaleme aldığı hayatını ve trajikomik antrenörlük anılarını anlattığı kitabı okudum.
Otuz bir senede 26’sı farklı 32 takımda antrenörlük yapan Yılmaz Vural, görev yaptığı kulüplerde futbola bakış, siyaset, yerel medya, tesisleşme, yönetici tavrı anlamında, sportif manada yöneticilik yapan kişilerin çoğunun futbolu propaganda aracı olarak kullandıklarını, futbol dışından gelen yöneticilerin kulüpleri iyi yönetemedikleri için borçlandıklarını anlatmış. Beşiktaş’ın Hırvat teknik direktörü Bilic’in Türkiye’den ayrılırken “Türkiye’de temel problem şu: Bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların bilgisi yok” dediğini, Bilic’in o sözleri söylerken Türkiye’de liyakate önem verilmediğinin altını çizdiğini, futbolun sadece bir oyun değil, sosyal bir olay olduğunu, yapılması gerek şeyin yanlış sistemi ve futbolun anayasasının değiştirilmesi gerektiğini bununda ancak doğru eğitim ve kültür politikalarıyla gerçekleşebileceğini anlatmış Yılmaz Vural.
Futbola yabancı değiliz. Gençliğimizde oynamışlığımız, orta yaşlarda Taşova gibi küçük bir ilçede değerli ağabeyim Şükrü Soyal’la birlikte Taşovaspor’un yöneticiliğinde bulunmuşluğumuz vardır.
Gazete köşesinde bir yazı ve Yılmaz Vural’ın antrenörlük anılarını okuyup, teknik direktörlük konusunda bir şeyler karalayıp okuyucularla paylaşırken Taşova’mızdan yetişen ve şuanda Amasyaspor’un başarısı için ter döken sevgili Zafer Uysal’ı yazmamak vefasızlık olurdu.
Zafer Uysal, Taşovaspor Futbol Kulübü’nde futbola başlamış, bir ilçe takımından emek vererek, koşarak, yorularak sporculuk hayatını amatörlükten profesyonelliğe taşımış, Hatayspor, Ankaragücü, Göztepe, Bursaspor, Kayserispor ve Karabükspor gibi büyük kulüplerde futbol oynamış, hayat onu hocalık gibi bir sorumluluğa taşımış şimdi kendi memleketinde Amasyaspor’un antrenörü olarak onu öz evladı olarak gören Amasyaspor’a hizmet veriyor. Hemşerimiz olarak gurur duyuyor, başarılarının daim olmasını diliyoruz.
Bir teşekkür de Amasyaspor’a başkanlık yapanlara. Küçük illerde kulüp başkanlığı herkesin talip olmayı istediği bir makam değildir. Maddi manevi yorgunlukları, zorlukları vardır. Fedakarlık ister. Galibiyetinize alkış tutanlar, mağlubiyetinizi protesto edebilirler. Yeşil-beyaz bir aşkla yaşayan, bu renklere hizmet etmiş ve etmekte olan Seyfettin Öztürk, Mustafa Ödübek, Ümit Ağış, Metin Genç, İbrahim Karaman, Ali İhsan Üzüm başkanlarımızı Amasya’ya ve Amasyaspor’a destek oldukları, arka çıktıkları ve ellerinden geleni yaptıkları için kutluyor, teşekkür ediyoruz. Bu şehrin kulübü yaşatılmalı. Amasyaspor, küme düşerse bu şehre gariplik çöker, karanlık çöker. Başta Belediye Başkanımız Turgay Sevindi olmak üzere Amasya’mızın değerli iş adamlarımızın Amasyaspor’umuza desteklerini esirgemeyeceklerine inanıyoruz.
Desteğinizi açın Amasyaspor yaşasın, küme düşmesin ve kapanmasın… Unutmayalım, bir kulüp sadece bir takım değil, bir şehrin ruhudur. Amasyaspor bizim ruhumuzdur. Onu yaşatalım!
Tepkiniz Nedir?