1936 Doğumlu Hacı Mahmut CESUR ve 1934 doğumlu Süleyman SÖYLER arasında geçen sohbet ve ileriye dönük öngörülerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Kendime ait özel nedenlerden dolayı uzun bir süre memleketim Amasya’ya gidememiştim. 13 sene sonrası ‘’Bismillah’’ diyerek çıktık yollara. Uzun süre gitmediğim memleketime giderken baktım ki, değişim yollarda başlamış, ağır gidebildiğimiz yollarda ‘’hız sınırları’’ oluşmuş. Aslında bunlar çok güzel gelişmeler. Yolculuk sağ salim bizi memleketimize kavuşturdu. İlk uğrak yerim çocukluğumun geçtiği bahçemiz oldu. Tabi eski yerinde yeller esiyor, lakin toprak aynı toprak, birde eskiden olduğu gibi halen bir kapısı yoktu. Biraz dolaşıp toprakla haşır neşir oldum. Çevresindeki dikenler arasından böğürtlen toplayıp ağzıma attım. Onların da tadı değişmemişti.
Ardından evimize doğru yol almaya başladık, önce dedemin mezarı, sonrası o muhteşem ‘’koca çeşme’’… O koskoca Koca çeşme kurumuş, bolca su akan kurnasından bir damla su damlamıyordu. Aşağıya doğru indik, çiçekler ve güllerde yoktu artık. Dayımın bahçesindeki zambakların kokusu da gelmiyordu. Evimizin orası yine aynıydı, samanlığın arkası yine eskisi gibi araçların park etme alanı gibiydi. Evin demir kapısını araladım ve içeriye adım attım. Anneciğim boş bir bakışla bakarken bizleri beklediğini anlatır gibiydi. Yanına yaklaştım ve önce bir baktı, sonrası ‘’yavrum’’ diyerek sarıldı boynuma. Ardından o eski Selanik evimizin kapısından babam ve ablam çıktılar. Herkes sevinmişti gelmeme. Gelişimiz böyle oldu. Uzunca sohbet ve ufak tefek dinlenme seremonilerinin ardından birkaç yere turladık hep birlikte. Sonrası köy meydanında çocukluk arkadaşlarım ve büyüklerimle oturup sohbet ettik. Birkaç akraba ziyaretinin ardından kasabada biraz turlayıp dostlarla görüşüp muhabbet ettik.
Sıra gidiş anına gelmişti. Köyden ayrılmadan önce değerli iş adamımız ağabeyimiz Hasan Ali Cesur bey telefonla arayıp, anne babamı ve misafirlerimi kahvaltıya beklediğini iletti. Buna en çok babam sevinmişti. Her zaman Hasan Ali beyi görmek istediğini anlatır dururdu. Kısmet benim 13 sene gelmediğim Amasya’ya geldiğim güne denk gelmişti. Hep birlikte sabah erkenden hazırlandık ve yola koyulduk. Amasya’dan birkaç kilometre uzaklıkta ağaçlar arasında muhteşem bir yere geldik.
Burada doğal manzaranın güzelliğinden ya da kahvaltının sadeliğinden değil, iki delikanlının sohbetinden bahsedeceğim.
Biri 1936 doğumlu Hacı Mahmut CESUR amcamız, diğeri babam Süleyman SÖYLER…
Derin bir sohbetin içine kenardan da olsa dalıverdim. Önce birbirlerini tanıdılar, sonrası öyle ortak tanışlar çıkardılar ki ortaya ben bile şaşkınlık içinde kaldım. Köyümüzün adını söylediğimde bana köyümüzün eski ismini söyleyince muhabbetin daha da derinleşeceğine kanaat getirdim. Eski zamanlar derken gözlerinde ve konuşmalarındaki tuhaflık hissedilecek derece de duygusala kaçıyordu. Biri köyde tarımsal alanda çiftçilikle güreşmiş, diğeri çiftçilikle güreşenlerle güreşmiş bir pehlivan... Böylesi iki kültür ve yaşayan tarih abidesi ile sohbete katılmak süper ligde final oynamak gibi bir şey oldu benim için. Neler öğrendim neler, gelecek için yaşarken öngörüler ürettim. Kahvaltının tadı öylesine mükemmele dayanmıştı ki, onlar anlattıkça benim iştahım kabarıyordu. Dedim ya kahvaltının doğallığı muhabbetin de doğallığına karışınca memleket sevgisinin kaynağı ortaya çıktı. Önümüze konan incirlerin, taşların arasından bal misali önümüze akması dili de tatlandırmış olacak ki bu kadar güzel ve tatlı sohbet ortaya çıkmış oldu. Ah o eski güreş zamanları, ah o eski güreş ağalarının toplumda yer ettiği makam. Bence bunların arkasında yatan yegane gerçek doğru bir dil, doğru bir hamle ve doğru bir yaşamdan kaynaklanıyordu. Anlatınlar yaşanılan gerçeklerin sanki birer önsözleriydi. Hacı Mahmut amca ( Güreş Ağası) derin sohbetine ‘’hadi sizlere kolay gelsin, yolunuz açık olsun’’ vedasıyla son veriyordu. Sonrası yolculuk esnasında oturduğumuz bir dinlenme tesisinde babamın karşı masaya dikkatlice bakması, baktıkça bir şeyler mırıldanırmış gibi dudaklarını oynatması tuhafıma gitmişti. Kısa bir zaman da bunun nedeni masadan kalkıp karşı masadaki beyefendiye ‘’Size teşekkür ediyorum. Oturduğunuz yeri ve masayı tertemiz silip öyle kalktınız’’ dediğnde anlamış oldum. Samimiyet ve gerçekleri ne pahasına olursa olsun ortaya sunuvermek. Aslında hayatın yaşam şifreleriydi bunlar. Güzel gör, güzel düşün ve güzel yaşa...Mevlana gibi yaşa Yunus gibi düşün. Gerisi zaten sizlere sunulan hayatın bir hikayesi değil mi ?
İster farklı algılayın, ister normal benim gibi. Böylesi bir yaşam süren bir pehlivanın iş hayatında ve sosyal yaşamda mükemmel bir evlada sahip olması bir tesadüf olabilir mi ?
Ya da köyde çiftçilikte ve insan ilişkilerinde doğrudan şaşmayan bir adamın oğlu olmak benim içinde bir tesadüf olabilir mi ;
Rabbim her zorluğa kolaylık sağladığı gibi, her yaşamda da mucizevi karşılaşmalarla insanlara ders vermeye devam ediyor.
Tabi ki, anlayana…
Selametle…
Özcan gümüş 4 Ay Önce
Bukadar güzel özetle nir
Mevlüt şen 4 Ay Önce
İçmizden geçenleri çokğüzel yorumlamişınız yüreğinize kaleminize saglık