Malum günümüzde dün yazılan yazının bugün hiçbir hükmü kalmıyor. Dün yürüdüğümüz yolun bugün tabelaları değişiyor. Artık ne şiirler ne de şarkılar duygularımızı dışa vurmamıza yardımcı olabiliyor.
Peki ne oldu da bu hale geldik derseniz? İşte öyle şıklar ve öyle cevaplar çıkar ki karşınıza aklınız bir anda arapsaçına döner. 1960’lı yıllar dünyadan uzay boşluğuna doğru bir merak başlamıştı. Aslında bu merak insanoğlu var olduğundan itibaren vardı. Lakin teknoloji ilerledikçe ulaşılması zor olan yerlere ulaşma imkanları da gelişti. İşte teknoloji denen bu mucizeler yumağı bizleri öylesine evirip çevirdi ki, bırakın dünya dışını yaşadığımız dünyayı dahi yok etmeye başladı. Yaşadığı yerleri kirleten insanoğlu daha fazla kirleteceği temiz dünyalar aramaya başladı. Uzay Fetihleri adıyla yazdıkları film senaryolarını hayata uygulama yöntemleri geliştirmeye başladılar. Sonuç ne peki?
Sonuç kocaman bir yarık daha, içinden çıkılmayacak bir şeytan üçgenine dönüşüverdi. Uzayı fethedeyim derken tabiri caizse atalarımızın deyimiyle ‘’Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.’’
Peki şimdi ne olacak dersiniz!
Efendim olacaklar ayan beyan ortada değil mi?
-Dünya yaşanmaz hale geldi
-Gelecek enkaza dönüştü
-İnsan değersizleştirildi
-İnançlar tabulaştırılmaya çalışıldı
-Duygulara gem vuruldu
-Yaşam kalitesi denen denge unsuru, yerini tamamen adaletsiz bir temele terk etti.
-Toplumlar arası iletişim yerini teknolojik üstünlüğe bıraktı.
-Duygusuz toplumlar oluşturmak için robotik reklamlara ağırlık verildi.
-Çalışarak kazanmanın yerini çalışmadan çalışanların üzerinden nemalanmak aldı.
-Kaz gelecek yerden tavuğun esirgenmediği kabullenilmiş oldu.
Velhasılı kelam dedelerimiz ve ninelerimizin yaşamsal birikimleriyle ortaya koydukları düşünsel nasihatlar bir bir hayata geçmeye başladı.
Nasıl mı bu kanıya vardım; Eeee bunu da es geçemem dostlar.
Bakınız şimdi asıl lastik patlayıp çiviler sökülecek….!
Hani ‘’at izi it izine karıştı’’ sözü var ya, aynen öyle.
Toplumu aydınlatan aydınlar karanlık senaryolar yazmaya başladı.
Yazar ve çizerler topluma bilgi aktarması gerekirken kamplaşma ve ayrışmalara çanak tuttular.
Bilim adamı dediğimiz, isminin önünde Profesör ünvanı bulunanlar bu ünvanı hak ettikleri bölüm ve ihtisas dışında her türlü saçmalıkları ekran ekran gezip sergiliyorlar. Toplumun aklıyla oynayan ve adına da bilim adamı denilen bu kişiler ne yapmaya çalışıyor.
Sanat adına topluma sanatıyla örnek olacak sanatkarlar sergiledikleri ahlak dışı sahne ve gösterileriyle ahlaksızlık şovlarıyla gençliği bataklığa sürüklemeye olanca hızlarıyla devam ediyorlar.
Tv ekranlarında sözüm ona kurulan mahkemelerde tüm izleyenlere yapılan bütün ahlaksızlıkları, aile içi sapkınlıkları maharetmiş gibi anlatan sözde aileleri izlemekten mideler bulanmaya başladı.
Milletten temsil yetkisi alan vekiller daha doğrusu siyasiler milletle alay edercesine bir yarışmaya girdiler. Ne devleti ne de milleti düşünen bir siyasi yapı aldı başını gidiyor.
Ana ve baba yanında bacak bacak üstüne atmış bir evlat, saygıyı yitirmiş bir torun, öğretmenine bırak köle olmayı küfreden bir gençlik…
Düşünsenize nasıl bir içinden çıkılmaz bir hal almışız, kaldı ki hali hazırda bunlara ek sapkınlıklar kurgulanıp halkın önüne atılmaya devam ediliyor.
Bugün bu deformasyonu düzeltmeye kalksanız en az 20 yılınızı alır, ya bu önlemlerin alınmadığını varsayar isek sonumuz ne olur varın siz düşünün.
Aynaya bakıp kendimizi sorgulama vakti geldi geçiyor.
Elimize cep telefonlarını tutuşturdular, yanı başımızda komşumuzu, 10 metre ötede akrabamızı kısacası aile ilişkilerini dahi unutturdular bizlere…
Bu durumda yapılacak tek şey, tüm geçmişi geri dönüşüme gönderip ardından sifonu çekerek yeni baştan bir kurulum yapılması gerekiyor.
Selametle….