9 Mart 2024 günü ziyaret etmiş olduğumuz Merzifon Kitap Fuarında “Zamana Atılan İmza” kitabının yazarı Bekir Ödemiş’le tanıştık. 1999-2004 yılları arada CHP’den Ürgüp Belediye başkanlığı yapan sn. Ödemiş belediye başkanlığı sırasında yaşamış olduğu anıları kitabında anlatmış. Bir CHP’li Başkanın Süleyman Demirel’le alakalı yazdıkları gerginleşen siyasetimize biraz hoşgörü getireceğini umarak okuyucularımla paylamak istiyorum.
CHP Ürgüp Belediye Başkanı anlatıyor!
Süleyman Bey’le 1999’un 28 Eylül günü başlayan tanışıklığımız Demirel’in öldüğü güne kadar sürdü. Onu sürekli iktidarda tutan bir olayı sizlere aktarmak istiyorum, Süleyman Demirel doğduğu günden öldüğü ana dek her daim Türkiye’yi ve Türk insanını anlamaya çalıştı.
Ankara’ya sık aralıklarla her gittiğimde onu ziyaret ettim, ziyaretlerimde dikkatimi en çok çeken şey, masasının üzerindeki sürekli değişen kitaplar ve araştırmalardı. Başta İngilizce olmak üzere yabancı dillerdeki yayımlardan gayet kısa makalelere kadar bir çok araştırma hep masasının üzerinde yer alır ve bunlar az zamanda tükenirdi her önemli satırda altı çizili cümleler bulunurdu.
Anlardım ki o kitaplar orada bazı kimselerin yaptığı gibi süs olsun diye yer almazdı her biri bir hazine gibi incelenir ve üzerine çalışmalar yapılırdı Demirel, tükenmek bilmeksizin çalışan bir insandı bu süreçten önceki bir anı gerçek Süleyman Demirel’i ortaya çıkarmıştı.
1993’te tüm ülkeyi yasa boğan çok acı bir ulusal trajedi yaşadık. Bu trajedinin adi Madımak Katliamıydı. Otuz beş sanatçı, yazar ve aydın anne, baba ve evlat yaşamını yitirmişti.
2 Temmuz 1993’te Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller’de bir haftalık başbakandı. Olaydan dolayı ülkede müthiş bir gerginlik vardı. Bu gerginlik nedeniyle Hacı Bektaş Veli Törenlerinin askıya alınmasının dahi konuşulduğu dönemde, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olarak törene geleceğini açıklamıştı. Durumun gerginliği kendisine bildirilmesine rağmen Süleyman Demirel kararından vazgeçmemiş, tören hazırlıkları tamamlanmış ve alan hazırlanmıştı.
Tarihler 16 Ağustos’u gösterdiğinde bir Nevşehirli olarak ben de törene iştirak etmiştim. Türkiye’nin her yerinden Alevi vatandaşlarımız bu bu küçük ilçeye gelmişler alanda yerlerini almışlardı. Halkla kürsü arasına koca bir bariyer kurulmuş, polis memurları onun arkasında, kalabalık derin bir sessizlik içinde ve acaba bir şey olacak mı kaygısında.
Sunucu hepimizin pürdikkat izlediği sahneye Süleyman Demirel’i davet ediyor. Ağır adımlarla kürsüye çıkışının ardından yaşanacakları bekliyoruz.
Demirel kendine has tavrıyla başını bir sağa bir sola çeviriyor, söylediği ilk cümlede Emniyet Amirine talimat veriyor: ”Kaldırın şu bariyerleri”
Yüzleri daha birkaç saniye önce kızgınlık, öfkeyle binlerce insan Demirel’in elleriyle yaptığı “gelin” işaretinin ardından akın akın kürsüye doğru koşuyor. Demirel, dibine kadar sokulan insanları, güler yüzüyle selamlıyor.
Ve o an, o saniye itibarıyla kimse yaşananları hatırlamıyor, hatırlamak istemiyor. Devletin başından gelen barış mesajı, en üstten en alta doğru yayılıyor. Polis memurlar aslında yapmak istemedikleri kötü muameleden kurtulmuş olmasına sevinerek rahatlıyor.
İşte bu manzara karşında anladım ki Süleyman Demirel büyük adamdı. Neden altı kere gidip yedi kere geldiğini sahneyi izleyen herkes kolayca idrak etmişti. “Yazar yazısının finalini şöyle bağlıyor; Bugünlerin fırtınalı havası geçip sakin denizlere kavuştuğunda
tekrar yüksek sesle anacağımız bu büyük devlet adamının anısını saygıyla yad ediyorum.
Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde devlet başından gelen barış ve sevgi mesajlarına
çok ihtiyacımız var.
Semere-i hayat hayırla yad edilmektir.
Barış ve sevgi cümlelerini özledik. Geçmişin liderlerini özledik. Onları arıyoruz. Yokluklarını hissediyoruz. Mekanları cennet olsun.