Hayatımızda yeri olan, nostaljiye dönüşmüş yapılardan biridir köprüler. Sadece iki yakayı birbirine bağlamakla kalmaz aynı zamanda ayrılıkların ve kavuşmaların da mekanıdır köprüler. Şarkılarda geçen “Köprüler yaptırdım gelip geçmeye, çeşmeler yaptırdım suyun içmeye” sözleri bizim kültürümüzü tarif eder. Çünkü Türk toplumunda en büyük sevaplardandır köprü ve çeşme yaptırmak…
Tatil aralığında Nobelli yazar İva Andriç’in “Drina Köprüsü” romanını okudum. Drina Köprüsü Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa adına 1577’de Drina ırmağı üzerine yapılmış 11 gözlü tarihi bir köprü.
İsyanların, salgınları, savaşların yaşandığı Balkanların tarihini orada yaşayan halkların Osmanlı yönetimi altında farklı toplulukların bir arada nasıl yaşadıklarını anlatıyor.
Drina Köprüsü romanı bize tarihi bir geçmişi olmasa da 1958 yılında Başbakan Adnan Menderes zamanında yapılan, bizim neslin çocukluk ve gençlik anılarımızın izleri olan Taşova Köprüsünü çağrıştırdı.
Bizim ülkemizde tarihi biraz da kitapların dışında aramak lazım. Eski bir yapıda, bir sokakta ya da ikisini de rahmetle anıyoruz Vehbi Soyal ve Kamil Keleş’le Taşova Köprüsü üzerindeki siyah beyaz fotoğrafta ki artistliğe özenti pozlarımızda.
Bizim Taşova Köprümüz kusursuz bir anlayışın ve büyük bir sanatın eseri tarihi bir köprü değildir ama gençliğimizin yaz gecelerinde ırmak sularının sakince aktığı bir zamanda başı sonu olmayan şarkıları mırıldandığımız gezi alanımız olmuştur.
Taşova Köprüsü Yeşilırmak nehri üzerinde kasabanın ticareti ve ulaşımında etkisi olan yarım asrı geçen bir zaman halkın yaşamı üzerinde anlamını ve varlığını dayanıklılığına borçlu olan, yaşayanların gönlünde bıraktığı izle ilçenin sembolü olan bir köprümüz.
Mevsimler gelip geçti. Kuşaklar değişti Taşova Köprüsü herkesin rahmetle ve iyilikle andığı Nihat Yıldırım Başkanın köprü yanlarına yapmış olduğu yaya yolu ve sonradan yapılan ışıklandırmalar dışında yapı olarak değişmedi.
1970 yılına kadar içinde yüzülen, buğday yıkandığı, kilimlerin tokaçlandığı, çocukların yüzmeyi öğrendiği adı gibi yeşil akan bir ırmak akardı köprümüzün ayaklarından.
Mezarlık, Salih’in ineği, tribün, sürgün, Boğatamı gibi isimlerle kasaba çocuklarının yüzme mekânlarıydı. Geçmişte Taşova Köprüsünden birbiri ardı sıra gelip geçen kuşaklar Yeşilırmak’ın uğultulu sularında arkadaşlığı paylaştılar.
Uzun zaman anılardan silinmeyen, kasabanın ırmağın coşkun zamanını hatırlayanlar şimdilerde dere gibi akan Yeşilırmak’ı anlatıyorlar ve ne o eski taşkın ırmağın ne de o eski mutlulukların kalmadığını söylüyorlar gençlere…
Yeni nesil Yeşilırmak’ın o taşkın halini görmemiştir. Yaşlılarda bile hafızasından yavaş yavaş Yeşilırmak’ın o coşkun hali silinmektedir.
O eski yıllarda bu şehrin insanları aylaklık zamanlarını köprüden ırmağın akışını seyretmek için dirseklerini köprü demirlerine dayayıp altlarından akan suyu seyreder belli konusu olmayan sıcak sohbetlere dalardı.
Bu köprü; üzerinde gözleri görmeyen (Körgarı) Şükriye Teyze’nin geçen yolcuları uğurladığı, duada bulunduğu, çocukluk ve gençlik günlerini üzerinde geçirdiğimiz, siyah beyaz fotoğraflarda anıları ebedîleştirdiğimiz bizim neslin köprüsüydü.
Taşova Köprüsünde yıllar su gibi aktı gitti. Köprünün üstünden kuşaklar birbiri sıra geçiyor. Ve biz yaşlandık kirlendi dünya. Doğanın dilini anlayan, ağaçların sesini duyanlar kırsalda köyde ülkenin her yöresinde doğayı savunuyorlar.
Artık şehirler kaçılan bunalınan yerler oldu. İnsanlar ormana, yaylaya gitmek istiyorlar. Çocukluğumuzun içinde yüzülen balık tutulan nehirleri yok.
Köprüler üzerinden, yitirdiklerimizle köprü kurmaya çalıştık, çocukluğumuzun köprüsünü hatırlayarak…
Eflâtun’un köprü ile ilgili düşünceleriyle bağlayalım yazıyı;
“Ah bilseydi insan! O köprüler sadece bir kara parçasını birleştirmiyor ki diğer kara parçasına… Bağlıyordu birbirlerine köprüler geçmiş tarihlerimizi… Zenginliğimizi… Yaşanmışlıkları… Varlığımızı…. Köprüler düğüm noktalarıdır efendim…
Şayet atılmışsa bir medeniyetle aramızdaki köprüler. O milletin de pek çok kıymetli değerleri atılıyor demektir, yıkılan köprülerden aşağı azgın sulara.”
Diliyoruz dünyamızda daha az duvar, daha çok köprüler kursun insanlar…
Eline sağlık abi çok güzel anlatmışsın