Tohumunu “Kurdunan kuşunan, eşinen dostunan yemek nasip eyle” diyerek dua ederek toprağa eken üreticilerimiz, çiftçilerimiz, köylülerimiz…
Ülkemizde köylülük öyle bir zenaat ki düzenli bir geliriniz yok düzenli bir mesainiz cumartesiniz pazarınız bayramınız yok. Tüm riskleri göze alıp borçlanıp üretmek zorundasınız. Karşılığını alıp almayacağınızı bilmeden alınteri döküp emek vereceksiniz. Ve bunun sonunda tüm yaptıklarımızın karşılığı kar değil zarar olacak. Böyle bir meslek devam ettirilebilir mi?
Yaşanan durum bu olmasına rağmen çiftçimiz çalışmaya devam ediyor. Arada bir kazanıp çoğu zaman kaybediyorlar. Ancak yıllardır devam eden bu kısır döngü çiftçimize feryat eder bir duruma getirdi. Televizyon ekranlarına yansıyan ülkemizin farklı bölgelerinde şahit olduğumuz köylü protestolarının temelinde uzun yıllardır biriktirilen ve bir türlü çözülemeyen tarım politikamızın gerçeği var…
Köylümüzün ahvalini açıkladığımız bu girizgahdan sonra uzun süredir sohbetini özlediğimiz Cuvapçı Mehmet Ağa’ya Tarımı sorduk. Ne olacak bu çiftçimizin hali dedik. Tavşan kanı çayları yudumlarken Cuvapçı “Değerli dostlarım” diye söze başladı;
“Avrupa’ya ABD’ye bakın orada tarım şahıslar ya da partilerden arındırılmış bir şekilde, bir ülke politikası olarak görülür. İktidara hangi parti gelirse gelsin, kim bakan olursa olsun tarım politikası bir devlet politikasıdır, değişmez. Türkiye’de ise tarım politikaları deneme tahtasına çevrilmiştir. Son dokuz yılda altı kez tarım Bakanı değişmiştir. Her bakanla birlikte yöneticiler ve tarım politikaları değişmiştir. Bir buçuk yıl koltuğunda oturulan bir bakanlığın uzun vadeli bir tarım politikası olabilir mi?…
Yıllardır duyuyoruz. Tarıma şu kadar destek verdik, şu kadar teşvik sağlandı. Üretim şu kadar arttı. İhracat şu kadar çıktı. Demeçlerini dinledik. Peki tarımsal ihracat da dünyanın ilk 20 ülkesi arasında neden yokuz. Bir ülkenin tarımsal performansı sadece hasılaya bakılarak ölçülmez. Yarattığı katma değeri ve ihracat Başarısına da bakılır.
Örneğin Konya kadar bir toprağa sahip Hollanda’nın tarımsal hasılası, tarımsal ihracatı ile ABD’den sonra tarım ve gıda ürünlerini ihracatında dünya ikincisi olurken Türkiye niçin ilk 20 arasında yok.
Bazı kesimlerin hoşuna gitmese de bu anlattıklarım Türkiye’nin tarım realitesidir” Sözlerinden sonra soğumuş çayından bir yudum alan Cuvapçı Mehmet Ağa’ya “ Tarım siyasetin kurbanı mı yapılıyor” sorusunu yönelttik. Cuvapçı “Bakın çocuklar” dedi:
“Tarım Bakanlığının görev tanımı ve sınırları çizilmiş gibi görünse de çiftçimizin kaderini sadece tarımsal üretim belirlemiyor. Şoförü Tarım Bakanlığı gibi görünse de gaz ve fren Maliye ve Ticaret Bakanlığında. Bunun neticesinde oluşan trafik kazalarında da olan çiftçilerimiz oluyor.
Ticaret Bakanlığının tarım ve gıdaya yönelik aldığı bir ticari kararla ihracat kısıtlaması ya da sıfır Gümrüklü ithalat kapılarının açılması kırsaldaki üretimi sekteye uğratabiliyor.
Yıllar önce plansız bir şekilde yaptığımız canlı hayvan ve et ithalatı sonucu stoklarda son kullanma tarihi Yaklaşan ürünler başımıza dert olmuş, bozulmadan nasıl elden çıkarırız diye çareler aramıştık.
Yine bir dönem aşırı ve plansız buğday İthal etmiştik. İç piyasadaki çakılan fiyatlarının sonraki sezonda ekili alanlarını nasıl daralttığına şahit olmuştuk.
Yıllardır tarımın sıkıntıları dile getiriliyor ama bugün yaşanan problemlerin sadece tespiti yapılıyor. Çözümü yapılmıyor. Çiftçimiz kendisine kanunla verilmiş haklarını alamıyor. Örnek her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılan kaynağın gayrisafi milli hasılanın %1’i olması gerekirken söz konusu oran bugüne kadar %1’i hiç bulmamıştır.
Ekonomik kazancın düşük olduğu kırsal da, eğitim sağlık altyapı başta olmak üzere bir çok alanda imkanların kısıtlı olması insanlarımızı köylerden ve tarımsal üretimden koparıyor. Kişi başına milli gelirin 3900 $ düzeyinde olduğu köylerden, 13.000 $ seviyesindeki şehirlere göçler sürmeye devam ediyor. Sonuç olarak üreticiler kentlere gidip tüketici saflarına katılıyorlar.
Bunca yıldır çözülemeyen sorunların kronikleştiği ve üretici açısından bıçağın kemiğe dayandığı bir dönem de Bakanlığının tarım politikalarındaki değişiklikler bugünden yarına sonuç vermiyor.
Tarım sektöründe olan bu kan kaybı durdurulmalıdır. Bunun yolu da sektörden çıkmaya niyetli üreticilerin sorunlarını doğru analiz edip, çözüm odaklı adımlar atmaktan geçmektedir. Kendi içinde öz eleştiri yapan, tarım sektörüne kulak veren, danışan, tarımı siyasetten arındırmaya özen gösteren bir çözüme ve sisteme ihtiyacımız var.
Planlı üretim, kooperatifçiliği etken hale getirmek, destekleme politikalarını dizayn etmek gibi somut adımlar atılmalıdır. Devletine bağlı, Munis, Çile çekmeye alışık, bizi doyuran bu büyük kitleyi yok sayamayız”
Gün gören, umur bilen memleket sorunlarına aşina insanlarla sohbetin tadına doyulmuyor. Konuştuğunuz kişi hele hem ilim ehli hem de gönül dostu olunca sohbetin tadı katmerleşiyor.
Cuvapçı Mehmet Aga’nın Tarım konusundaki aydınlatıcı düşüncelerini zevk ve ilgiyle dinledik. Yeni konularda buluşmak ve paylaşmak ümidi ve dileğiyle vedalaştık…
Sorunları ve çözümlerini çok basit bir şekilde söylemiş. Ancak bunların uygulayacak adam gibi yöneticiler secemedikten sonra nafile...