Hedefin gerçek çizgisinden saparak gösterişe dönüşmesi kötü başlangıcın ‘’merhaba’’sı olmuştur. O halde bu merhabaya nasıl bir karşılık vermemiz gerekirdi? Yanlış akan suyun önünü açmalı mıydık, yoksa engeller koyup doğru yöne akmasını mı sağlamalıydık…
Aslında işin gerçek boyutu düz çizgide dik yürümekti. Ne yazık ki bu düz çizgide düz yürümeyi bırakın, akrobasi hareketleri yapanlar dernekçiliğin bu noktaya gelmesine neden oldu.
Fazla uzaklara gitmeye gerek yok… 2000’li yıllar da bir futbol turnuvasındayız. Emektar başkanlardan biri etkinliğin yapılacağı alanda canhıraş halde çalışıyor. Sıcak ve harcanan efor üzerindeki elbiselerin terden tenine yapıştığını alenen gözler önüne seriyordu. Bu emektarın ismi Gül Ahmet Emir başkanımızdı. Sahaya kurulacak kaleyi omuzlamış bir yandan diğer yana taşıyordu. Belki herkes maç heyecanındaydı, tribünlerdeki insanlar takımlarını bekliyorlardı. Lakin asıl görülmesi gereken; dernekçiliğin asıl amacını gösteren emek kokan, ter kokan tablo idi. Bu tabloların benzerlerini anlatmaya kalksam yazı belki maksadını aşar diye bu örnekle yetinmek istiyorum. Eğer sohbet muhabbet etmek isteyenler olursa hafızama takılanları sizlerle paylaşmaya hazırım.
Derneklerin yıllar öncesi organizasyonlarına baktığımızda ‘’birlik beraberlik kahvaltıları’’ piknikler, kültürel etkinliklerin içten ve gönülden yapıldığını görüyoruz. Şimdilerde bu akış yerini kişisel ego ve beklentilere bırakmış durumda. Bu öyle bir hal aldı ki, o dönemler bu tür güzel etkinlik yapanlar bile zamana uyarak çizgilerinde sapma göstermişlerdir.
Bir başka gerçek basın ve medya akışı…
Eskiden Amasya basınında dernekler adına kimse para talep etmezdi. Herkes yürekten koşar, gönülden emek verir ve daha muhteşem kelimeler ve resimlerle haberler süslenirdi. Şimdilerde gönlün ve emeğin yerini ‘’Amasya sevdası yerine Para sevdası’’ almıştır. Kim kusura bakarsa baksın bu aynen dediğim gibi oldu ve olmaya devam ediyor.
Dün samimiyete ve emeğe inanan işadamlarımız dernekler konusunda olduğu kadar, derneklere omuz verenlerin de arkasında olmuştur. Sonraki zamanlarda destek alanlar dahi ‘’bana bu kadar yetmez’’ diyerek fazlasını ister oldu, alamayınca da o iş adamı hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Bunun neticesi olarak ta bu iş adamlarımızı da küstürdüler…
İşte çizginin sapması, amacın terkedilip işin şahsi kazançlara ve egoların tatminine geçmesi, tıpkı sahnede Yunus ve Mevlana naraları atıp, sahneden indikten sonra Ebu Cehil yolunda gitmeleri noktasına kaymış oldu. Böylece içimizdeki samimi dernekçiler erimeye başladı. Aslında eritilmeye çalışıldı ve bir nebzede bu başarıldı.
Amasya için değer görmesi gerekenler yerine ‘’yakışıksız hareketler’’ neticesi sağda solda dedikodu malzemesi olanlar, konuşanlarca korumaya alındı. Yaptığı hata ve kusurlar örtbas edildi. Öyle ters hareketler yapılmaya başlanmıştı ki… İçimizde dışladığımız bir kişinin kalabalık bir ortamda söylediği ‘’şu ortamda bulunanların birbirlerine söylediklerini şu sahnede duyursak birbirlerinin yüzlerine bakacak halleri kalmaz’’ demesi her şeyi özetliyordu.
Peki ne oluyordu.
Neden böyle bir duruma doğru hızla ilerlerken kimse ‘’ne oluyor bize’’ diye frenlere basmadı.
Aslında birileri kenara çekilerek bu duruma sessiz bir tepki göndermişti. Tabi işin içine siyasi beklentilerde girince taraflar birbirlerine taviz üstüne taviz vermeye başladılar. Bu sayede ‘’sen-ben’’ çekişmesi, ‘’Senin adamın, benim adamım’’ görüşleri derneklerde yer buldu.
Eskileri dinlerken hep şu soruyu sormak geliyordu içimden ‘’işadamlarından nasıl destek istiyordunuz’’ ? Bu soruyu il derneği kurucularından birine sorduğumda; dedi ki, biz hiçbir iş adamına gidip bir talepte bulunmazdık. Onları ziyaret eder, etkinliğimize davet ederdik. O davet esnasında olsun, etkinlikte olsun onlardan asla bir talepte bulunmazdık. Bu samimiyet ve etkinliğin içindeki hava onların kendi istekleriyle derneklere destek olmasını sağlıyordu. Gönülden yapılan davete gönülden verilen destek misali…
İstanbul'da bulunan hangi iş adamımıza bir dernek yönetimimiz yaş günü sürprizi yapmıştır. Hangi işadamımızı özel günlerinde ziyaret edip onurlandırmıştır. Gittikleri her ziyaretin sonrası mutlak bir organizasyon olması bu ziyaretin amacını ortaya sermiş olmazmı. Kaybolan, yitirilen bu içten, samimi ve çıkar beklemeksizin sürdürülen dostane ilişkileri tekrar kazanamazsak kaybetmeye ve erimeye devam etmek mutlak kaderimiz olacaktır.
Bir gün hiç unutmam bir istişare yemeğinde basın olarak davet edilmiştim. O zamanlar dahi arabamızla gelir hiçbir talepte bulunmazdık. Toplantı bitmek üzereydi, o dönemin başkanlarından İsmet Abacı yanında bulunan işadamının kulağına bir şeyler fısıldadı ve ondan aldığını bir peçeteye sarıp yanıma gelerek benim cebime koydu. Evde bakarsın dedi. Eve gelip baktığımda bir miktar para olduğunu gördüm. Sonrası görüştüğümde sen her yere koşturuyor, evinden zaman harcayıp arabanla etkinliklere katılıyorsun. Bu sana hediye falan değil, hakkın olan emeğinin karşılığı demişti. Bakın burası çok önemli, başkan dernek kasasından vermiyor bir işadamından alıyor. İşte işin püf noktası dostlar. Derneğin nasıl bir koruma altında olduğunu görüyorsunuz. Şimdilerde dernekler bir radyo ve internetten kişisel görüntülü sohbetlerin sponsoru dahi olabiliyor.
Tüm bunları yazmak istemedim, lakin mecburiyet hissetmeye başladım. Belki de sitem ettiklerimiz bile birkaç ay sonra ‘’iyi ki de böyle yazmış, söylemişsin’’ diyecek. Çünkü burada şahsi, yada topluma genelde zarar verme durumu söz konusu bile değil, amacımız bireyselden toplumsala genel manada ‘’faydalı olmak’’ yaklaşımı. Yakında seçimler olacak, İstanbul gibi bir Metropolde görücüye çıktığımız etkinlikler birilerinin baltalamasına, birilerinin egosuna maruz kalıyorsa, biz seçimlerde değil vekil, İstanbul’dan muhtar adayı çıkarmamız bile zor görülüyor.
Son dönemlerde 3 büyük etkinlikte 3 büyük hezimet yaşadık. Valisi, başkanları ve işadamlarıyla etkinlik alanları binler değil, yüzlerce katılımcıyla geçiştiriliyorsa bu konuyu açmamak için tamamen duyarsız olmak gerekir diye düşünüyorum.
Amasya; tarihi, sanatı, iş adamları, siyasetçileri, tarım ürünleri ve sanatçılarıyla örnek bir kent olması başlı başına farklılığını gösterse de, bu tür organizasyonlarda güdük kalmasının başka izahı olamaz.
Biri yaparken diğerinin yıkıma malzeme olması… Birileri başarmaya çalışırken diğerlerinin başarıyı sabote etmesi ne kişiye ne de topluma bir gram fayda getirmez.
Eğer içimizde bir lokma Amasya Sevdası var ise, lütfen durumlara duyarsız kalmayalım ve bıçak kemiğe dayanmadan duruma el koyalım. Unutmayalım ki, geçmişini unutanlar geleceğe asla yön veremezler. Ben isterdim ki en son etkinlikte tüm emektar dernekçiler ve o emektarlara destek olan iş ve gönül adamları orada olsun. Ne yazık ki gelenler dahi mikrofondan anons dahi edilmedi.
Diyeceğim o ki, samimi, içten ve gönül bağıyla dernekçiliğe yaklaşanlar bu gönül bağlarını koparanlarca dışlanıyor. Bu dışlanma ise gün geçtikçe artan sayımızı etkinliklerde küçültmeye doğru hızla sürüklüyor. Güzelliklere perde açanları destekleyelim, her ne şekilde olursa olsun. Kurumun büyüklüğü ve küçüklüğüne bakmadan, toplumsal büyüklüğüne ve organizasyonun amacına odaklanalım. Belki yarın etkinlik yapacak kişileri dahi bulamayacağız.
Saygı ve hürmetlerimle….
Güncelleme Tarihi: 06 Temmuz 2022, 13:16
Teşekkürler Müslim bey, yazınızı okudum, selam ve saygılarımı sunuyorum. Amasyalılara güzel bir mektuptu.