banner45

Meme Kanseri ve Erken Tanı

Meme Kanseri ve Erken Tanı

Meme hastalıkları, özellikle de meme kanseri, toplumda gittikçe daha yaygın hale gelen sağlık sorunlarından biridir. Acıbadem Sağlık Grubu hekim kadrosu, medikal teknolojik altyapısı ve hasta güvenliği odaklı hizmet anlayışıyla çeşitli meme hastalıkları ve meme kanserinde hastalarına en güncel tanı ve tedavi hizmetlerini sunuyor.

Meme hastalıkları ve meme kanserinin tedavisinin yanı sıra, tedavi sırasında meme görünümünün korunmasına yönelik meme koruyucu cerrahi uygulamaların da yapıldığı Acıbadem’de, birçok hastanın bu süreci daha kolay atlatması için psikolojik destek de veriliyor.

3 Boyutlu Tomosentez Özellikli Dijital Mamografi cihazından, ameliyatta kullanılan Tek Doz Radyoterapi yöntemine kadar, tümörlerin tespitinden tedavisine meme sağlığı alanında ihtiyaç duyulan birçok cihazı bünyesinde barından Acıbadem Sağlık Grubu, bu bileşenler sayesinde hastaların tedavi sürecinde ihtiyaç duydukları her konuda hizmet vermeyi amaçlıyor.

Çok Yönlü Yaklaşım

Meme kanserinin tanı ve tedavisi, çok yönlü bir anlayışla, farklı alanlarda uzmanlaşmış doktorların bir arada çalışarak görüş alışverişinde bulunmasını ve kararların ortak alınmasını gerektiriyor. Bu yaklaşım sonucu, her hastanın tanı ve tedavi aşamaları konusunda ilgili doktorlar görüş birliğine vararak tedavi sürecine başlıyorlar.

Bu birimlerde hastalara genel cerrahi, plastik cerrahi, radyoloji, patoloji, tıbbi genetik, tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisi hekimlerinden oluşan bir ekiple ve teknolojik altyapının desteğiyle kapsamlı tanı ve tedavi hizmetleri sunuluyor. Bunların yanı sıra, tedavi süreci beslenme danışmanlığı, psikososyal destek, fizik tedavi ve rehabilitasyon ile programlarıyla destekleniyor.

Tanı ve Tedavi Hizmetleri

Hastanelerimizde meme kanserinin tanısı için sunulan hizmetler arasında klinik meme muayenesi, 3 boyutlu Tomosentezli dijital mamografi, 4 boyutlu ultrasonografi cihazları ve biyopsi olanakları yer alıyor. Önleyici sağlık hizmetleri kapsamında, hastalara kendi kendine meme muayenesi eğitimi verilerek meme kanseri tarama programları oluşturuluyor.

Ayrıca meme kanserine yakalanma riski yüksek olan kadınlar için düzenli takipler düzenleniyor ve özel danışmanlık hizmeti veriliyor. Böylece risk altındaki kadınlar için erken teşhis olanağı sağlanarak, ileride kansere yakalanma ihtimalleri aza indirilmesi amaçlanıyor.

Meme Koruyucu ve Onkoplastik Cerrahi Uygulamaları

Kanserli doku nedeniyle memenin tümünün alınması, pek çok kadın için istenmeyen bir durum. Meme kaybı, psikolojik olarak genel beden algısını zedeliyor. Bu nedenle güncel tıp uygulamalarında memenin mümkün olabildiğince korunmasına yönelik cerrahi yöntemler tercih ediliyor.

Acıbadem’de, özellike meme kanseri konusunda, genel cerrahi uzmanlarımız hastalarımıza onkoplastik cerrahi ve yenilikçi rekonstrüktif teknikleri ile hizmet veriyor. Gerekli olduğu takdirde, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanlarımızın da tedavi sürecine katılımıyla hastanın memesini doğal haline dönüştürecek operasyonlar gerçekleştirilebiliyor.

Meme Kanseri Nedir?

Meme kanseri, süt bezleri veya sütü memebaşına taşıyan kanalları döşeyen hücrelerden gelişiyor. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık oluşturan gen mutasyonu meme kanseri riskini artırıyor.

Meme kanseri, memenin süt bezlerinde ve üretilen sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücreler arasında, çeşitli etkenler sonucu kontrolsüz şekilde çoğalan ve başka organlara yayılma potansiyeli taşıyan hücrelerden meydana gelen tümöral oluşumdur.

Meme kanserine hangi etkenlerin neden olduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak günümüze kadar yapılan çalışmalarda, yüksek olasılık gösteren bazı faktörler belirlenmiş bulunuyor. Bazı kadınlarda genetik yatkınlık oluşturan gen mutasyonları (genlerde kansere eğilim yaratan bozukluklar) meme kanseri riskini artırırken, diğerleri kadın olmak dışında bir risk faktörü taşımıyor.

Meme kanseri nedir?

Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Can Küçük; "Meme Kanseri" üzerine soruları cevaplıyor.

En büyük risk Kuzey Avrupalı kadınlarda

Meme kanserinden ölüm oranlarının en yüksek olduğu ülkeler Kuzey Avrupa'da bulunuyor. Bu ülkelerde oran, 100 binde 22.6. Çin ve Japon kadınların meme kanserinden ölüm oranları, Kuzey Avrupalı kadınların tam aksine, en düşük seviyede. Bu oran Çin’de 100 binde 5.6 iken Japonya’da 8.3.

ABD'de tüm yaşamı boyunca her 8 kadından biri, meme kanserine yakalanıyor. 2008 yılında ABD'de 182 binden fazla kadına meme kanseri teşhisi kondu. 40 bin civarı kadın da meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Ancak bütün bu üzücü istatistiklerin yanı sıra, yüz güldüren sonuçlar da var.

Bugün ABD'de 2.5 milyon yaşayan, tedavi uygulanmış sağlıklı meme kanserli hasta bulunuyor. 40 yaş üzeri kadınlarda mamografik tarama programlarının artmasının ve menopozdaki kadınlara önerilen hormon replasman tedavilerinin gittikçe azalmasının, meme kanseri tedavisindeki başarıyı artırdığı düşünülüyor.

Meme Kanseri Belirtileri Nelerdir?

Meme içinde kanserleşen bir hücrenin, bir tümör oluşturması ve bir uzmanın muayene sırasında anlamasına ya da radyolojik incelemede belli olmasına kadar hayli uzun zaman geçmesi gerekiyor. Kadınlar genellikle en az 1 cm. büyüklüğüne ulaşmış bir kitleyi, elle kontrol yöntemi sayesinde fark edebiliyorlar.

Günümüzde meme kanseri belirtilerinin çoğu kişinin kendisi tarafından bulunuyor. Kanserli kitleler nispeten sert, düzensiz kenarlı, yüzeyi pürtüklü görünüyor ve meme dokusu içinde rahatça oynatılamıyor. Kanser uzak organlara metastaz (yayılım) yapmışsa bu yayılımlar, nadiren meme kanserinin ilk bulgusunu oluşturuyor. Meme kanserinin sıkça yayılma gösterdiği bölgeler ise kalça ve omurga kemikleri ile akciğer ve karaciğer.

Meme Kanseri Ne Gibi Belirtiler Verir?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, Kanser üzerine soruları yanıtlıyor.

Ancak bazı hastalarda meme kanseri belirtilerinin hiçbirisi olmuyor ve kanser yalnızca, mamografi incelemesiyle tespit edilebiliyor. Aşağıdaki belirtilerden en az biri varsa, vakit geçirmeden uzmana başvurulması gerekiyor.

  • Memede veya koltukaltında ele gelen kitle (sertlik, şişlik)
  • Memebaşından akıntı (tek kanaldan kanlı veya şeffaf renkli)
  • Memebaşında içe doğru çekilme, çökme veya şekil bozukluğu
  • Memebaşı derisinde değişiklikler (soyulma, kabuklanma)
  • Meme cildinde yara veya kızarıklık
  • Meme cildinde ödem, şişlik ve içe doğru çekintiler olması (portakal kabuğu görünümü)
  • Memede büyüme, şekil bozukluğu veya asimetri ya da renginde değişiklik (kızarıklık vs.)

Tüm kanser türlerine bağlı ölümler arasında, meme kanserine bağlı ölümler, ikinci sırada yer alıyor. İlk sırada, akciğer kanseri bulunuyor. Türk İstatistik Kurumu (TUİK) 2007 verilerine göre, 70 milyonu aşan ülkemizde, 100 bin kadından 22’si meme kanserine yakalanıyor. Meme kanserinden ölüm oranı 100 bin kadında yaklaşık 10 kişi olarak belirtiliyor.

Meme Kanseri Evreleri

Meme kanserinin evreleri memedeki tümörün boyutları, koltukaltındaki lenf bezlerine yayılımı ya da uzak organlardaki metastazlarına göre belirlenir. Evre 0’da kanserin yayılma riskinin olmadığı “in-situ” denilen dönemdir. Sonraki Evre 1’de tümör boyutları 2 cm’den küçüktür, lenf benzlerine atlamamıştır. Evre 2’de tömür boyutu 2 cm’den küçük ya da büyük olup lenf bezine atlama ihtimali vardır. Evre 3’ünde boyutlar büyümüştür ve koltukaltı lenf noduna atlamıştır. Evre 4’te ise meme, koltuk altı, kalp, akciğer, karaciğer, beyin gibi uzak organlarda kanserin yayılması söz konudur.

Meme kanserinin evreleri hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayınız.

Meme Kanseri Tedavisi

Meme kanseri tedavisinin başarı şansı, kanser tanısının ne kadar erken evrede konduğu ile ilişkili. Meme kanseri tedavisinin en önemli bölümünü cerrahi tedavi oluşturuyor. Cerrahi dışındaki tedavi yöntemleri (kemoterapi, hormonoterapi, radyoterapi) tümörün tekrarlamasını veya başka organlara yayılmasını önlemeye yönelik uygulanıyor.

Meme Kanseri Nasıl Anlaşılır?

Meme kanseri bazı hastalarda herhangi bir belirti vermezken, bazı hastalarda ise genellikle kendini belli eden sert kitlelerin ele gelmesi ile fark edilir. Meme kanseri çoğunlukla kadınların kendi kendini muayene etmesi ya da mamografi ve ultrasonografi taramalarında ortaya çıkar. Meme kanserinde en çok şikayet edilen ve fark edilen memede kitle oluşumudur.

Peki, meme kanseri nasıl anlaşılır? Meme kanseri, meme başında kanlı akıntı, içeri çekilme ya da meme cildinde çöküntü, çekilme ve portakal görünümü alması meme kanserinin başlıca habercilerindendir. Ayrıca aniden gelişebilen kızarıklıklar, şişlikler ve asimetrik şekilde büyümeler görülmesi de mümkündür. Yine, en önemli belirtilerinden biri olan meme başının kabuklanması ve egzama tarzı bir görünüme sahip olmasıdır.

Meme kanseri, genellikle herhangi bir ağrıya yol açmaz. Kadınlar yukarıdaki durumları kendi kendine muayene sonucunda fark edebilirler. Fakat bazı durumlarda memelere yakın bir noktadan ağrı hissi ile doktora başvuru yapabiliyorlar. Bu gibi durumlarda hekiminiz tarafından size mamografi taraması önerebilir.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün yaygınlaşan meme kanserine, her sekiz kadından biri yakalanıyor. Fakat teknoloji ile birlikte gelişen tıp dünyasında, son yıllarda hastalıkla mücadelede yeni tedavi yöntemleri de geliştiriliyor. Meme kanseri olan bir kadın erken tanı ve doğru tedavi yöntemleriyle hastalığı tamamen yenebiliyor. Bu yüzden kadınların adet dönemlerinden bir hafta sonra kendilerini muayene etmeleri önemlidir.

Meme Kanseri Risk Faktörleri

Cinsiyet

Meme kanseri en sık kadınlarda görülüyor. Erkeklerde görülme oranı, yüzde 1’den daha az.

Yaş

Meme kanseri çoğunlukla 50 yaş ve üzerinde görülüyor. 35 yaş ve altında rastlanma sıklığı daha az. 2000-2004 yılları arasındaki Amerikalı kadınlardaki meme kanseri insidansı 30-34 yaş grubunda 100 binde 25 iken, 45-49 yaş grubunda 100 binde 190'a ve 70-74 yaş grubunda ise 100 binde 455'e yükseliyor.

Herediter (kalıtsal) meme kanseri veya genetik bozukluklar nedeniyle oluşmuş meme kanserleri genç yaşlardaki kadınlarda daha sık görülüyor.

Aile Hikayesi

Özellikle anne tarafından 1. derece akrabasında (anne, teyze, anneanne, kızı) meme kanseri hikayesi olması önemli bir risk faktörü kabul ediliyor. Bu akrabaların meme kanserine menopoz öncesi yakalanmaları ve/veya çift taraflı meme kanseri olmaları, riski daha da artıyor.

Östrojen Hormonu

Bir kadın ilk adetini ne kadar erken görürse (örneğin 12 yaştan önce) ve menopoza ne kadar geç girerse (örneğin 55 yaş), meme kanserine yakalanma riski o kadar artıyor. Doğum kontrol hapı kullanmanın da, çok düşük oranda olsa bile meme kanseri riskini artırdığı düşünülüyor.

Menopoz Sonrası Hormon Tedavisi

Menopoz dönemindeki, sıcak basması gibi sorunların önlenmesi amacıyla kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarınca uzun süreli reçete edilen (5 yıl veya daha fazla süreyle) östrojen ve medroksiprogesteron asetat içeren kombine hormon ilaçları, meme kanseri riskini sadece östrojen içeren hormon ilaçlarına kıyasla daha çok artırıyor.

Geçirilmiş Meme Biyopsisi

Meme biyopsilerinde saptanan orta dereceli hiperplaziler meme kanseri riskini 1, 5-2 kat (hafif derecede), atipik duktal hiperplazi 3-5 kat (orta derecede) ve lobüler karsinoma in situ (yayılma göstermeyen) veya aile hikayesi ile beraber atipik duktal hiperplazi ya da lobüler hiperplazi varlığı riski 8-10 kat (yüksek derecede) artırıyor.

Meme Kanseri Hikayesi

Bir kadının bir memesinde daha önce kanser gelişmiş olması, ileride diğer memesinde de kanser gelişmesi riskini yaklaşık 2 kat artırıyor.

Işınlanma (radyoterapi)

Çocukluk çağında başka kanserler nedeniyle (lenf kanseri vb.) göğüs ışınlaması geçirenlerde, meme kanseri görülme sıklığı artıyor.

Beslenme ve çevre faktörleri

Yağ bakımından zengin beslenme şekli ve kilo alma, özellikle menopozdaki kadınlarda meme kanseri riskini artırıyor. Alkol kullanımı (günde bir kadehten fazla) yine riski artırırken, sigaranın etkisi hala tartışılıyor. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktiviteninse meme kanseri riskini azalttığı biliniyor.

Genetik bozukluklar

Herediter (kalıtsal) meme kanseri genleri (BRCA1 ve BRCA2) tüm meme kanserlerinin yüzde 5-10'unu oluşturuyor.

Yanlış

Kişinin ailesinde meme kanseri öyküsü yoksa kanser riski yoktur.

Doğru

Meme kanseri olan kadınların yüzde 75’inin ailesinde meme kanseri öyküsü bulunmuyor. ‘Kadın’ olmak tek başına meme kanseri riski taşımak anlamına geliyor.

Meme Kanseri Türleri Nelerdir?

Meme kanserinin çeşitli tipleri var. Ancak temel olarak iki ana gruba ayrılıyor; birincisi, noninvaziv ya da başka bir deyişle in situ (yayılma göstermeyen) ve ikincisi invaziv (yayılma potansiyeli olan) grup.

Noninvaziv Kanserler

Yayılma göstermeyen (in situ) kanserler de kendi arasında ‘duktal karsinoma in situ’ ve ‘lobüler karsinoma in situ’ olmak üzere yine iki gruba ayrılıyor. Özellikle 1980'li yıllardan sonra tarama mamografilerinin ön plana çıkmasıyla, yayılma göstermeyen (in situ) kanserlerin, tüm meme biyopsileri içindeki görülme sıklığının yüzde 1.4'ten yüzde 10'lara, tüm meme kanserleri içindeki oranlarının da yüzde 5'ten yüzde 15'lere yükselmesi dikkat çekiyor.

Klasik lobüler karsinoma in situ: Her iki memede de 8-10 kat meme kanseri riskini artıran önemli bir bulgu. Bu tür hastalara yakın izlemin yanı sıra koruyucu bazı ilaçlar verilebiliyor veya koruyucu amaçlı her iki meme dokusunu çıkartma (basit mastektomi) şeklinde cerrahi girişimler uygulanabiliyor. Beraberinde plastik cerrahi girişimlerle protez ve benzeri cerrahi rekonstrüktif işlemler eklenmesiyle beraber kozmetik açıdan yüz güldürücü sonuçlar elde edilebiliyor.

İn situ duktal kanserler (İSDK, intraduktal kanser): Çoğu kez muayenede kendini belli etmiyor. Belirtisi; mamografide tespit edilen düzensiz ufak boyutlu kireçlenme bulgusu ve/veya (pleomorfik mikrokalsifikasyon) kanlı/şeffaf tek kanaldan memebaşı akıntısı şeklinde oluyor. İSDK, normal hücrelerden yayılma potansiyeli olan (invaziv) kanser hücrelerine geçiş olarak kabul ediliyor. Kitle oluşturmadığı için, tel ile veya radyoaktif maddelerle işaretlenerek çıkarılıyor.

Eğer meme kanseri, tek odaklı bir durumda ise etrafında yeterli temiz doku bırakılıyor. Geri kalan meme dokusuna radyoterapi (RT) uygulandığı zaman hastalık, klinik olarak iyi bir seyir gösteriyor.

Eğer memede yaygın olarak bulunuyorsa, tüm meme dokusunun çıkarılması (basit mastektomi) gerekiyor ve bu durumda yüzde 100'e varan oranla tam iyileşme görülüyor. Saf İSKD'de koltukaltı lenf bezlerinin tutulumuna nadir olarak yüzde 1-3 oranında rastlanıyor. Bu nedenle tüm memenin çıkarılacağı hastaların; daha kötü özellikler gösteren (yüksek gradlı vs.) bazı tiplerinde, koltukaltı lenf bezlerinde kanser hücrelerini tutması en muhtemel bekçi lenf bezlerini çıkarmak (sentinel lenf nodu biyopsisi) gerekebiliyor.

İnvaziv Kanserler

Sütü memebaşından dışarı taşıyan meme kanallarını döşeyen hücrelerde gelişen duktal karsinom en sık rastlanan meme kanseri tipi. Bu da yayılma özelliğine göre ayrılıyor: Duktal karsinomun yayılma özelliği yoksa in situ formda, yayılma potansiyeli varsa invaziv formda olduğu biliniyor.

Süt üreten bezlerden (lobül) gelişen kanser lobüler karsinom olarak adlandırılıyor. Lobüler karsinom da yayılma özelliğine göre ikiye ayrılıyor. Yayılma özelliği yoksa in situ formda yayılma potansiyeli varsa invaziv formda oluyor.

Kalıtsal Meme Kanserleri

Nedenleri?

Herediter (kalıtsal ya da ailevi) meme kanseri sendromları, meme kanserli hastaların yaklaşık yüzde 5-10'unda görülen bir durum. Kalıtsal meme kanserlerinin yüzde 80’inden sorumlu iki gen var: BRCA-1 ve BRCA-2. BRCA-1 geninde bozukluk (mutasyon) olan kadınlarda 70 yaşına dek meme kanseri gelişme riski yüzde 85, over (yumurtalık) kanseri riski ise yüzde 45. BRCA-2 gen mutasyonu taşıyıcılarındaysa, 70 yaşına dek meme kanseri riski yüzde 84 ve yumurtalık kanseri riski yüzde 76.

Tanı nasıl konuyor?

BRCA-1 ve BRCA-2 için tanı, genetik test yapılarak konuyor. Bu gruptaki kişilere, 18 yaşından itibaren meme muayenesi, 25-35 yaşında mamografi, 25-35 yaşından itibaren 6 ayda bir veya yıllık klinik meme muayenesi ve yıllık meme MR’ı öneriliyor. Ayrıca bu kişilerin, 30-35 yaşından itibaren 6 ayda bir yumurtalık kanseri için tetkiklerini aksatmamaları gerekiyor.

Hangi önlemler alınıyor?

Bu kişilere uygulanabilecek risk azaltıcı metotların başında; östrojeni baskılayan ilaçların kullanımı veya risk azaltıcı koruyucu cerrahi girişimler geliyor. Bu cerrahi girişimlerse, çift taraflı yumurtalıkların ve memelerin çıkarılması (bilateral salfingo-ooferektomi ve proflaktik bilateral mastektomi) olarak sıralanıyor. Koruyucu amaçla yumurtalıkların çıkarılması bu hastalarda meme kanseri riskini yüzde 50, proflaktik mastektomi ise meme kanseri riskini yüzde 90 azaltabiliyor.

Kalıtsal Meme Kanseri İçin Hangi Önlemler Alınabilir?

Acıbadem Taksim Hastanesi doktorlarından; Genel Cerrahi  Uzmanı Doç. Dr. Tamer Karşıdağ  "Meme Kanseri" üzerine soruları yanıtlıyor.

Özellikle kalıtsal kanserlerin sık görüldüğü Doğu ve Orta Avrupa kökenli Aşkenazi Yahudisi kadınların, birinci derece, bir veya birden fazla genç yaşta veya çift taraflı meme kanserli akrabası olan kadınların mutlaka genetik danışmanlık alması gerekiyor. Genetik danışmanlar, bu riskleri taşıyan kişileri BRCA-1 ve BRCA-2 gen mutasyon tarama testlerinin onlar için gerekli olup olmadığını, tıbbi ve psikososyal açıdan değerlendirerek kişiyi bilgilendiriyor.

Kimler Risk Altında?

Ailede bir veya birden fazla, birinci ya da ikinci derece akrabasında meme kanseri bulunması kalıtsal meme kanserini düşündürüyor. Bununla birlikte meme kanserinin 20-30 gibi çok genç yaşlarda özellikle yumurtalık kanseri ile birlikte görülmesi de kalıtsal meme kanserini akla getiriyor. Annede veya kız kardeşte meme kanseri bulunması ciddi bir risk faktörü kabul ediliyor.

Gebelikte Meme Kanseri

Gebe ve emziren kadında en sık görülen kanser, meme kanseridir. Araştırmalar her bin gebeliğin 2-4’ünde meme kanserinin geliştiğini gösteriyor. Bu hastaların teşhisinde gebelikten kaynaklanan bir gecikme olabiliyor. Çünkü memedeki fizyolojik değişiklikler, hastayı ve hekimi yanıltabiliyor. Bu nedenle tanı konulduğunda koltukaltı lenf bezlerine kanser daha fazla yayılmış bulunuyor.

Tanı Yöntemleri Neler?

Ultrasonografi, şüpheli muayene bulgusu durumunda ilk başvurulacak tanı aracı. Tanıda kalın iğne biyopsisinin tercih edilmesi gerekiyor.

Gebeliğin 14-36. haftalarında hastalar güvenilir olarak anestezi alabileceğinden cerrahi operasyonlar uygulanabiliyor. Ancak gebeliğin bitimine 3-4 hafta kalmışsa doğum beklenebiliyor veya 1-2 hafta doğum erkene çekilebiliyor.

Muayene sırasında koltukaltı lenf bezinde kanser yayılımı saptanmayan hastalarda sentinel lenf nodu biyopsisi çalışmalarında mavi boya kullanılması gebelikte önerilmiyor.

Az sayıda hastada düşük doz radyoaktif madde enjeksiyonu ile yapılan gamma prob yardımlı sentinel lenf nodu biyopsisi çalışmalarının gebelerde güvenilir olduğu düşünülmesine rağmen hamileliğin 30. haftasından önce uygulanması önerilmiyor. Bu uygulamalarda, yan etkileri ile ilgili daha çok veri elde edilinceye kadar kaçınılması daha doğru kabul ediliyor.

Gebelerde Meme Kanseri Nasıl Tedavi Ediliyor?

Gebelikte çoğunlukla standart cerrahi yöntem olan koltukaltı lenf bezlerinin çoğunun temizlenmesiyle beraber tüm memenin alınması (modifiye radikal mastektomi) tercih ediliyor.

Gebelikte göğüs duvarına veya memeye radyoterapi verilmiyor. Bu nedenle meme koruyucu cerrahi, radyoterapiyi geciktirmemek için ancak gebeliğin son dönemlerinde uygulanabiliyor ve radyoterapi doğum sonrasına erteleniyor.

İlk 13 haftadaysa, kemoterapinin cenin üzerine toksik etkisi ve düşüklere neden olması nedeniyle, gebeliğin sonlandırılması ön plana çıkıyor.

14. haftadan itibaren ise kemoterapinin cenin üzerindeki anomalilere yol açma riski yüzde 1, 3. Bu oranın kemoterapiye maruz kalmayan cenindekilere eşit olması antrasiklin (doksorubisin) gibi bazı kemoterapötiklerin gebelerde güvenle uygulanabileceği sonucunu doğuruyor.

Genel olarak 35. haftaya kadar kemoterapi verilebileceği ancak doğuma 3 hafta kala annenin kan tablosunu olumsuz etkileyebileceğinden bununla ilgili gelişebilecek problemleri önlemek için kesilmesi gerektiği kabul ediliyor.

Gebelikte tamoksifen alımı da önerilmiyor ve gebelik sonrasına erteleniyor.

Alınan tüm kemoterapötik ilaçların veya tamoksifenin sütten bebeğe geçmemesi için doğum sonrası verilen ilaçlarla annenin sütünün kesilmesi sağlanıyor.

Meme kanserli bir kadının yeniden gebe kalması konusunda doktoru ile görüşmesi öneriliyor. Genelde evre II-III’te olan kanserliler için 5 yıl yeni bir gebeliğe izin verilmiyor. Evre I’deki hastanın ise tamoksifen kullanmayacaksa en az iki yıl beklemesi gerekiyor.

Erkeklerde Meme Kanseri

En sık kadınlarda görülen meme kanseri, küçük bir grubu oluştursa da erkeklerin de sorunu. Çünkü tüm meme kanserlerinin yüzde 1'inden azı erkeklerde gelişiyor. Erkek hastaların yüzde 30'unda ailede meme kanseri bulunması, dikkat çekici bir durum olarak kabul ediliyor. Bir kısım erkekte meme kanserleri gelişiminin BRCA-2 geniyle ilişkili olduğu düşünülüyor.

 

Erkeklerde Meme Kanseri Ne Gibi Belirtiler Verir?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, kanser üzerine soruları yanıtlıyor.

Risk Faktörleri Neler?

Bu kanserlerin çoğunluğu 60 yaş ve sonrasında ortaya çıkıyor. İnmemiş testis, testis travması, testisin cerrahi yolla çıkarılmış olması (orşiektomi) ve östrojen hormonu kullanımı risk faktörleri olarak kabul ediliyor. Bu hastaların tümörleri incelendiğinde en az yüzde 75'inde östrojen ve progesteron reseptörü bulunuyor ancak c-erbB-2 proteini varlığına daha az rastlanıyor.

Erkekte Meme Büyümesinin Nedenleri Nelerdir?

Acıbadem International Hastanesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek; "Erkeklerde Meme Büyümesi (Jinekomasti)" üzerine soruları cevaplıyor.

Belirtiler Neler?

Hastaların hemen hemen tümünde görülen yakınma, memebaşı ve areola arkasındaki kitle oluyor. Sert, ağrısız, düzensiz kenarlı, jinekomastinin aksine areola dairesinin sadece bir kısmında yer alan bu kitle ile birlikte meme başından şeffaf-kanlı akıntı hastaların yüzde 80'inde görülüyor.

Nasıl Tedavi Ediliyor?

Günümüzde bu hastalara sıklıkla modifiye radikal mastektomi uygulanıyor. Meme koruyucu geniş tümör kitlelerinin çıkarılması şeklindeki ameliyatlar kabul görmezken, sentinel lenf nodu uygulamaları için hasta sayısındaki yetersizlik nedeniyle daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyuluyor.

Tedavide koltukaltı lenf bezlerine kanser yayılma derecesine göre göğüs duvarı ışınlanıyor, östrojen reseptörü pozitif ise tamoksifen ve kemoterapi olarak koltukaltı lenf bezi tutulum durumuna göre taksan ve/veya antrasiklin içerikli kemoterapi protokolleri uygulanabiliyor.

İnflamatuvar Meme Kanseri

İnflamatuvar meme kanseri, meme kanserinin en kötü ve hızlı seyreden tipi olarak kabul ediliyor. Memeyi tamamen saran memenin iltihabi hastalıklarıyla karışabiliyor. Kitle belirtisi vermeden yaygın kızarıklık ve sertlikle seyrediyor. Antibiyotik tedavisine rağmen iyileşmeyen memenin iltihabi hastalıklarında mutlaka meme kanserinin akla getirilmesi ve biyopsi alınması gerekiyor.

Meme Kanseri Tedavisi

Hastalığın Durumuna Göre Farklı Tedaviler

Erken evrede tespit edilen meme kanserinin tedavisinde ilk tercih olarak cerrahi yöntemler kullanılıyor. Genellikle cerrahi uygulamaların ardından sistematik tedavi yöntemleri kemoterapi ve/veya hormonterapi uygulanıyor. Kanser tedavisinde sıklıkla tercih edilen radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek ve tümörleri ortadan kaldırmak amacıyla uygulanıyor.

Meme Kanseri Tedavi Yöntemleri

Meme kanserinin tedavisinde farklı yöntemler kullanılıyor. Hastalığın seyrine göre tedavi yöntemleri değişse de bunları cerrahi, ilaç tedavisi (kemoterapi), hormonoterapi (hormonal ilaçlarla tedavi), radyoterapi ve biyolojik tedaviler şeklinde sıralamak mümkün. Hangi tedavinin öncelik kazanacağı ise hastalığın klinik evresiyle ilgili bir durum.

Cerrahiye Hangi Durumlarda Başvuruluyor?

Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Can Küçük; "Meme Kanseri" üzerine soruları cevaplıyor.

Erken evrede yakalanan meme kanserlerinde ilk tercih, cerrahi oluyor. Cerrahi yöntemde ya meme tümörü, etrafında temiz doku olacak şekilde meme dokusundan çıkarılıyor ya da tüm meme alınıyor. Ayrıca koltukaltına tümörün yayılıp yayılmadığını anlamak için bazı lenf bezleri çıkarılıyor.

Yapılan cerrahi girişimlerle öncelikle hastalığın evresi belirleniyor ve hangi ek tedavilerin gerekli olduğu (ışın, hormon, kemoterapi) saptanıyor.

Günümüzde cerrahi tedavideki gelişmeler ve yapılan ek tedavilerdeki ilerlemeler sayesinde birçok hastada başarılı sonuçlar alınabiliyor.

Memenin Tümü Alınıyor Mu?

Geçmişte, memenin tamamının çıkarılmasından (mastektomi) ve koltukaltı lenf bezlerinin tamamen temizlenmesinden başka seçenek olmadığı düşünülüyordu. Ancak günümüzde erken dönemde tanı konmuşsa bu işlem çok daha az sayıda hastaya uygulanıyor.

Her 2 hastadan birinde sadece tümörü çıkarma ve sonrasında memeye radyoterapi uygulayarak memeyi korumak mümkün olabiliyor. Çünkü uygun hastalarda meme koruyucu tedaviyle memenin tamamen çıkarılması arasında önemli bir fark yok.

Meme Ameliyatı

Meme kanseri tedavisinde, erken evrede yakalanan meme kanserlerinde ilk tercih, cerrahi yani meme ameliyatı oluyor. Cerrahi yöntemde ya meme tümörü, etrafında temiz doku olacak şekilde meme dokusundan çıkarılıyor ya da tüm meme alınıyor. Ayrıca koltukaltına tümörün yayılıp yayılmadığını anlamak için bazı lenf bezleri çıkarılıyor. Yapılan meme ameliyatları öncelikle hastalığın evresi belirleniyor ve hangi ek tedavilerin gerekli olduğu (ışın, hormon, kemoterapi) saptanıyor.

Meme kanseri tedavisinde, günümüzde cerrahi tedavideki gelişmeler ve yapılan ek tedavilerdeki ilerlemeler sayesinde birçok hastada olumlu sonuçlar alınabiliyor.

Memede Bir Kitle Tespit Edildiğinde Mutlaka Alınmalı Mıdır?

Acıbadem Bursa Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Zorluoğlu, Kanser üzerine soruları yanıtlıyor.

Meme Koruyucu Cerrahi

Meme kanserli hastalar, memede oluşan yinelemeler nedeniyle değil sistemik tekrarlama yani yayılım (metastaz) nedeniyle kaybediliyor. Bu anlamda, meme kanseri tedavisinde memenin tümünü almak yerine, tek tümör odaklı uygun vakalarda meme koruyucu cerrahi yöntemiyle tümörlü dokunun çıkarılması tercih ediliyor. Meme koruyucu cerrahide tümör dokusu, etrafındaki yaklaşık 1-2 cm. normal meme dokusu ile birlikte çıkarılıyor (geniş eksizyon, tümörektomi, lumpektomi).

Memedeki o bölgenin daha geniş çıkarılmasına dayanan diğer teknikler "kadranektomi" veya "parsiyel mastektomi" olarak adlandırılıyor.

Ele gelmeyen ve kötü huylu olduğu düşünülen, mamografi veya ultrason eşliğinde telle işaretlenen kitlelerinse, tel kılavuzluğu veya ROLL (Radionuclide-Guided Occult Lesion Localisation) tekniğiyle çıkarıldıktan sonra filmi çekilerek çıkarılıp çıkarılmadığı kontrol ediliyor.

Meme Kanserinin Cerrahi Tedavisinde Memenin Tümünün Alınması Ne Zaman Gerekli Oluyor?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, meme kanserinin cerrahi tedavisinde memenin tümünün alınmasıyla ilgili açıklama yapıyor..

Kimlere Uygulanıyor?

Meme kanseri tedavisinde, meme koruyucu cerrahinin genelde tümör/meme oranı uygun erken evre (evre I-II), ufak çaplı tek odaklı tümörlerde ve cerrahi sonrası radyoterapi görebilecek hastalarda uygulanması gerekiyor. Meme koruyucu cerrahi sonrası yıllık aynı memede yineleme (nüks) oranları yüzde 0.5-1 arası olmak üzere hastanın tümör özelliklerine göre değişiyor.

Nelere Dikkat Ediliyor?

Meme kanseri tedavisinde, hastalara ameliyat öncesi bilgi verildiğinden, radyoterapi yapılabileceğinden ve hastanın kontrollere geleceğinden emin olunması gerekiyor. Çünkü bu hastaların uzun süre dikkatli olarak takip edilmesi çok önemli. Hasta cerrahi sonrası kemoterapi görecekse öncelikle kemoterapisi tamamlıyor ve sonrasında radyoterapi uygulanıyor.

Meme kanseri tedavisinde, tedavi planı multidisipliner yapılıyor. Meme kanserinin tedavisinin planlanmasında genel cerrahi, radyoloji, patoloji, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi uzmanları, multidisipliner bir yaklaşımla birlikte ve işbirliği içinde çalışıyorlar. Meme kanseri tedavisinde, çoğunlukla hastayı ilk değerlendiren uzman, cerrah oluyor. Psikolog ve psikiyatristlerin tedavi öncesi ve sonrası dönemde hastayı değerlendirmesi ayrıca önemli.

Mastektomi

Mastektomi (memenin tümünün alındığı ameliyatlar) geçmişte yaygın olarak, günümüzde ise meme koruyucu cerrahinin uygun olmadığı büyük çaplı ve/veya memede yaygın dağılım gösteren (birden çok odaklı tümörler) tümörlü hastalar için tercih ediliyor.

Bu tür ameliyatlar erken evre tümörlerde, deri koruyucu veya yerleştiği yer memebaşına uzak tümörlerde, ‘memebaşı koruyucu mastektomi’ şeklinde de gerçekleştirilebiliyor.

Mastektomi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

Meme Kanserinin Cerrahi Tedavisinde Memenin Alınması Her Zaman Gerekli Mi?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, Meme kanserinin cerrahi tedavisinde memenin alınması konusunda açıklama yapıyor.

Koltukaltına Yönelik Cerrahi Girişimler

a- Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi (SLNB) Nedir?

Meme kanseri en sık koltukaltı lenf bezlerine (bez=nod) yayılım gösteriyor. Geçmişte hastalığın evresini belirlemek için koltukaltı lenf bezlerindeki tutulumunu saptamak ve lokal kontrolü sağlamak için koltukaltındaki tüm lenf bezlerinin çıkarılması tercih ediliyordu (aksiller diseksiyon). Ancak bu işlemin, kolda şişlik (lenfödem), omuz kısıtlılığı ve şekil bozukluğu, kol kuvvet azlığı ve kolda uyuşukluk gibi hastaların sık yakındığı yan etkilerinin bulunması araştırmacıları, başka yöntem arayışına yöneltti.

Son yıllarda sadece tümör hücrelerinin bulunması en muhtemel lenf bezlerini çıkarma yöntemi olan "Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi Tekniği" geliştirildi.

Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi Tekniği Nasıl Uygulanıyor?

Bu teknikte ameliyat öncesi tümörün bulunduğu memeye bir radyoaktif madde enjekte ediliyor. Ameliyattan ya bir gün önce öğleden sonra ya da ameliyat sabahı lenfosintigrafi çekimi yapılması sonrası gamma prob denen radyoaktif madde dedektörü veya sayacı bir alet yardımı ile yüksek radyoaktif madde aktivasyonu veren lenf bezi veya bezleri (sentinel lenf bezi) çıkartılarak ameliyat esnasında incelenmek üzere patolojiye gönderiliyor.

Ameliyat esnasında tümörün bulunduğu memeye mavi boya enjeksiyonu da yapılabiliyor. Bu durumda mavi boyalı lenf kanalı bulunup takip edilerek mavi boyalı lenf bezi veya bezleri de sentinel lenf bezi olarak çıkarılabiliyor ve aynı şekilde ameliyat esnasında patologa gönderiliyor. Sentinel lenf bezi tutulmuşsa aksilladaki tüm lenf bezleri çıkarılıyor.

Ameliyat sırasında negatif bulunmuşsa bu şekilde bırakılıyor ve temiz olduğu düşünülen lenf bezleri çıkarılmıyor. Bu şekilde sadece sentinel lenf nodu biyopsisi uygulanan hastalarda lenfödem, omuz hareketleri kısıtlılığı veya kolda uyuşma gibi yan etkiler çok daha az görülüyor.

Ancak bu sentinel lenf nodları özel işlemlerle muamele görüyor ve negatif çıkan hastaların kesitleri ayrıca özel boyamalara tabi oluyor. Bunun sonucunda lenf bezlerinde minimal bir tutulum saptanırsa duruma göre hastaya ikinci bir ameliyat gerekiyor ve tamamlayıcı aksiller diseksiyon yapılıyor yani tüm lenf bezleri çıkarılıyor.

Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi Tekniği Hangi Durumlarda Uygulanıyor?

T1/T2 yani 5 cm'den küçük tümörlerde koltuk altı lenf bezlerinin tutulum oranı yüzde 50'nin altında oluyor. Bu nedenle sentinel lenf nodu biyopsisinin, özellikle muayene ile ve/veya ultrasonda koltuk altında şüpheli lenf bezi yayılımı şüphesi olmayan tüm T1/T2 vakalara mutlaka uygulanması gerekiyor.

Koltukaltı lenf bezlerine tümör sıçramamış hastalarda yapılan çalışmalarda sadece sentinel lenf nodu biyopsisi yapılmış veya aksiller diseksiyon yapılmış hastaların uzun dönem sonuçlarında aksiller lokal yineleme açısından bir fark bulunmadığından klinik aksilla negatif hastalarda sadece SLNB uygulanmasının standart bir girişim haline geldiğini söylemek mümkün.

b- Koltukaltı lenf bezlerinin çıkarılması (aksiller küraj, aksiller diseksiyon)

Hastada koltukaltı lenf bezi tutulumu olduğunda, koltukaltı lenf bezlerinin büyük bir bölümünün çıkarılmasıdır. Bu durumda bazı hastalarda lenf bezlerinin çıkarılmasına bağlı olarak kolda şişme, uyuşukluk, karıncalanma gibi yakınmalar görülebiliyor.

Meme Onarımı (Meme Rekonstrüksiyonu)

Meme onarımı, meme kanseri nedeniyle kaybedilen memenin doğal haline getirilmesi için yapılıyor. Bu yönüyle bakıldığında meme onarımının bir kozmetik ameliyat değil, bir onarım (rekonstrüksiyon) yani hastalık nedeniyle kaybedilen bir uzvun yerine konulması ameliyatı olarak görülmesi gerekiyor.

Meme kanserinin tedavi ekibinde, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanları da bulunuyor. Bu uzmanlar gerektiğinde hastanın memesini doğal haline dönüştürecek operasyonlar gerçekleştiriyorlar.

Tıptaki yeni gelişmeler sayesinde artık cerrahlar doğal memeye çok benzerlik gösteren bir meme oluşturabiliyorlar.

Meme onarımı hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.

Meme Dokusunun Oluşturulması

Ameliyat yönteminin seçiminde ve onarımın ne zaman yapılacağı bazı kriterlere göre belirleniyor. Bunda hastanın genel sağlık durumu, yaşı, vücut özellikleri, yapılan mastektomi operasyonunun özellikleri, radyoterapi uygulanıp uygulanmayacağı, diğer memenin durumu, hastanın tercihleri ve plastik cerrahın cerrahi tecrübesi ve yetenekleri gibi birçok faktör rol oynuyor.

Memenin Tümünün Alındığı Durumlarda Aynı Seansta Meme Yapabilmek Mümkün Mü?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, memenin tümünün alındığı durumlarda aynı seansta meme yapımıyla ilgili bilgi veriyor.

Meme protezleri

Meme protezleri başlıca iki tipe ayrılıyor: İçi jel ve serum fizyolojik (tuzlu su) ile dolu olanlar. Her iki protez tipinde de dış yüzey, silikon bir çeperden oluşuyor. Hastanın durumuna göre doğrudan protez yerleştirilerek onarım yapılabildiği gibi (eş zamanlı onarımlarda), önce göğüs duvarındaki yumuşak dokuları genişletmek için “doku genişletici” adı verilen balon yerleştirilip daha sonra bu balon çıkarılarak yerine kalıcı meme protezi konabiliyor. Bu yöntem özellikle geç onarımlarda tercih ediliyor.

Protezle meme onarım ameliyatı, teknik olarak daha basit ve süresi kısa bir yöntem. Ancak bu ameliyatla vücuda yabancı bir cisim yerleştiriliyor ve bu tür onarımlarda enfeksiyon, silikon sızması ya da protezin sönmesi gibi sorunlarla karşılaşılabiliyor. Bu yöntemin diğer önemli bir sakıncası da, silikon protez çevresinde sert doku gelişmesi durumunda memenin yeterince doğal bir görüntüye sahip olamaması.

Hastanın Kendi Dokuları (Otojen Dokular) ile Meme Onarımı:

Otojen dokuyla meme onarımları, daha karmaşık ve cerrahi tecrübe gerektiren ameliyatlar olarak kabul ediliyor. Otojen doku olarak sıklıkla karın, sırt, kalça ve bacaktan hazırlanan dokular kullanılıyor. Bunlar;

Karın alt bölümündeki deri ve deri altı yağ dokusu, karın ön duvarındaki kaslardan birisi (transvers rectus abdominis muscle -TRAM- ) kullanılarak saplı veya serbest olarak (serbest doku aktarımı-mikrocerrahi) meme bölgesine taşınarak meme onarımı gerçekleştiriliyor. Bu ameliyat sırasında hastaya aynı zamanda estetik karın germe ameliyatı da yapılmış oluyor.

Sırt yan tarafındaki kas (latissimus dorsi kası) ve üzerindeki deri saplı veya serbest olarak (serbest doku aktarımı-mikrocerrahi) meme bölgesine taşınarak meme onarımında kullanılıyor. Bu yöntemde sırttaki ameliyat izi genellikle sutyen altında gizleniyor.

Kalça ve bacak bölgesindeki deri ve deri altı yağ dokusu serbest doku aktarımı yani mikrocerrahi yöntemiyle meme bölgesine taşınarak da meme onarımı yapılabiliyor.

Mikrocerrahi

Bu tip serbest doku aktarımı yöntemiyle meme onarımında deri ve derialtı yağ dokusu besleyici damarlarıyla birlikte bağlı bulunduğu karın, sırt veya kalça bölgesinden tamamen ayrılıyor ve damarların alıcı bölgedeki damarlara dikilerek yaşaması sağlanıyor. Bu ameliyat için plastik cerrahın mikrocerrahi konusunda deneyimli olması gerekiyor. Çünkü ince damarların birbirine dikilmesi ancak mikroskop altında mümkün olabiliyor.

Otojen dokular içerik olarak meme dokusuna daha çok benziyorlar. Bu özellikleri sayesinde, otojen dokuyla elde edilmiş memenin fiziksel davranışı doğal memeye daha çok benzerlik gösteriyor, duyu hissi protez uygulamalarına göre daha iyi olarak geri geliyor. Ameliyat sonrasında, izlerin solması ve kullanılan dokuların yumuşaması da memnuniyet duygusunu arttırıyor.

Otojen dokular özellikle kilo alıp vermelere normal meme gibi yanıt veriyorlar. Bunun sonucu olarak, onarım sonrası aşırı kilo almaya ya da vermeye veya yaşlanmaya bağlı sarkma durumlarında iki meme arasındaki simetri daha doğal kalabiliyor. Ayrıca otojen dokularla onarılan memeler, radyoterapi ve kemoterapi uygulamalarına engel teşkil etmiyorlar.

Memebaşı ve Areolanın Onarımı

Bazen doğal bir meme görüntüsü elde etmek için birkaç ameliyat gerekebiliyor. İlk ameliyat yani meme dokusunun oluşturulması işlemi en karmaşık olanı. İkinci ameliyat, meme ucu ve areolanın (memebaşı çevresindeki koyu alan) oluşturulmasıysa daha kolay ve bu işlemler lokal anestezi altında yapılabiliyor. Meme ucu, bölgedeki dokulardan yapılıyor. Çevresindeki koyu renkli alan için dövme yapılabildiği gibi, karşı memebaşından ya da kasıktan alınan deri de kullanılabiliyor.

Memenin Tümünün Çıkarılması Gerekli Olduğu Durumlarda Meme Başı Bölgesinin Alınması Gerekiyor Mu?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, memenin tümünün çıkarılması gerekli olduğu durumlarda meme başı bölgesinin alınmasıyla ilgili açıklama yapıyor.

Memeler Arası Simetrinin Sağlanması

Tek taraflı meme onarımının yapıldığı durumlarda onarılan memenin ameliyat bitiminde karşı memeyle simetrik olması beklenmiyor. Bu özellikle diğer memenin büyük veya sarkık olduğu durumlar için geçerli. Bu durumda memeler arasında simetriyi sağlamak amacıyla karşı memeye de bazı operasyonlar uygulanabiliyor. Bunlar karşı memenin küçültülmesi, dikleştirilmesi veya büyütülmesi şeklinde olabiliyor.

Meme Ameliyatları Sonrası

Ameliyat sonrası ağrı büyük ölçüde ilaçlarla giderilebiliyor. Ameliyatın boyutuna göre rekonstrüksiyon uygulanmamışsa 1-2 gün, rekonstrüksiyon uygulanmışsa 2 ile 5 gün arası hastanede kalmak gerekebiliyor. Meme koruyucu cerrahi uygulanmışsa 1 gün, mastektomi uygulanmışsa 1-2 gün içinde hastalar taburcu ediliyor. Ameliyatta genellikle sıvıların birikmesini engelleyen drenler konabiliyor ve yapılan ameliyata göre bu drenler ameliyat sonrası birkaç gün ile 1-2 hafta arasında alınıyor.

Günlük Aktivitelere Dönüş

Meme kanseri tedavisinde, ameliyat sonrası günlük aktivitelere geri dönme süresi yapılan ameliyatın boyutuna göre değişmekle birlikte, genellikle birkaç günden 4 haftaya kadar değişebiliyor. Otolog rekonstrüksiyon uygulanan hastalarda hastanede kalma süresi protezle meme onarım ameliyatlarına kıyasla daha uzun olabiliyor.

Hastalar drenleri olsa dahi içine su kaçmasını önleyip 2 gün sonra normal hayattaki gibi banyolarını yapabilirler. Banyo sonrası dren kenarı pansumanlarının yenilemesi gerekiyor. İki gün sonrasında ameliyat yaralarının su ile ıslanmasında bir sakınca bulunmamakla beraber, sadece yara üzerine sert tahrişten kaçınmak gerekiyor.

Ameliyatın bitiminden birkaç saat sonrasından itibaren yeme ve içmelerinde bir kısıntı, özel bir diyet uygulanmıyor.

Rekonstrüksiyon ile normal duyu kazanılmıyor, ancak zaman içinde bir miktar duyu gelebiliyor. İzlerin çoğu zaman içinde solabiliyor. Ancak bu süre 1-2 yılı bulsa da, izler tamamen kaybolmuyor. Onarımın kalitesi yüksek olduğu sürece, hastalar izleri daha az önemsiyorlar.

Meme Kanseri Kemoterapisi

Meme kanseri tedavisinde cerrahi öncesi veya sonrasında kemoterapi, ayrıca bu iki yöntemin ardından gerekli görülürse hormonoterapi uygulanıyor. Hastanın yaşı, tümör boyutu, tümörün biyolojik ve patolojik özellikleri uygulanacak tedavinin seçiminde ve süresinde önemli rol oynuyor.

Tüm Meme Kanseri Hastaları Kemoterapi Almalı Mıdır?

Acıbadem Bursa Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Zorluoğlu, Kanser üzerine soruları yanıtlıyor.

Meme kanserinde kemoterapi çoğunlukla cerrahi sonrası uygulanıyor. Bazı özel durumlar dışında cerrahi uygulanamayan lokal ileri meme kanserli veya diğer organlara yayılmış ileri evre meme kanserli hastalardaysa kemoterapi, genellikle ilk uygulanan tedavi yöntemi oluyor.

Meme kanserinde kemoterapi kullanımı ve etkileri hakkında tıklayınız.

Meme Kanserinde Hormon Tedavisi

Meme kanseri tedavisi kapsamında çerrahi operasyonları ve kemoterapileri tamamlamış hastalara, eğer tümörleri östrojen ve/veya progesterona duyarlı ise (tümörleri hormon reseptörü taşıyorsa) yapısal olarak bu hormonlara benzer ancak baskılayıcı özellikte hormon ilaçları (hormonoterapi) veriliyor.

Sistemik tedavinin bir diğer ayağı olan hormonoterapide değeri kanıtlanmış ilaçlardan tamoksifen 5 yıl süreyle menopoz öncesi dönemdeki hastalara veriliyor.

Meme kanserinde hormon tedavisi hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Hedefe Yönelik Biyolojik Tedaviler

Gerek kemoterapi gerekse hormonoterapi tüm vücudu etkiliyor ve sistemik etkileri bulunuyor. Hedefe yönelik tedavilerde ise doğrudan kanserli doku hedef alınıyor ve tümörün sahip olduğu belirteçlere yönelik ilaçlarla sadece tümörün yok olması ve bu yolla da sistemik etkilerin en aza indirilmesi amaçlanıyor.

Kimlere Uygulanıyor?

Hedefe yönelik biyolojik tedavilerin pek çok farklı yöntemi bulunuyor. Bunlar arasında ilk sırada, dünyada en fazla kabul gören, c-erbB2 (HER - 2 neu) proteinine yüksek düzeyde sahip meme kanserli hastalarda, bu proteini baskılayan bir antikor verme şeklinde olan tedavi geliyor. Meme kanserli hastaların yaklaşık dörtte birinin tümöründe c-erbB2 proteini bulunuyor.

Ne Kadar Süre ile Uygulanıyor?

Metastatik ileri evre hastalarda sürekli, hastalığın erken evresinde olanlarda ise ameliyat sonrası toplam 1 yıl olmak üzere, 3 haftada bir veya haftalık olarak damardan uygulanıyor.

Yan Etkileri Neler?

En önemli yan etkisi kalp fonksiyonlarında bozukluklara yol açabilmesi.

İnflamatuvar meme kanseri saptandıysa

Lokal ileri evre III inflamatuvar meme kanserlerinin klinik seyri kötü olabiliyor. Bu hasta grubunda sistemik yayılım riskinin çok yüksek olması nedeniyle öncelikle kemoterapi verilmesi, sonrasında yeterli cevap alınırsa mastektomi ve aksiller küraj yapılması gerekiyor. Cerrahi sonrası göğüs duvarı ışınlanması da bu tür hastalarda oldukça önemli. Ayrıca hedefe yönelik tedavilere ve çeşitli hormonoterapilere de hastanın tümör özelliklerine göre başlanabiliyor.

Yanlış

Radyasyon tedavisi, meme derisini yakıyor ve zarar veriyor.

Doğru

Meme kanseri tedavisinde radyoterapi uygulaması, ciltte güneş yanığına benzer geçici kızarıklığa neden olabiliyor. Tedavi bittikten sonra kızarıklık zamanla azalıyor.

Radyoterapi Tedavisi

Radyoterapi, yaklaşık her dört kanser hastasının üçünde uygulanan bir tedavi yöntemi. Günümüzde multidisipliner tedavi prensipleri içinde radyoterapi genel olarak, cerrahi öncesi veya sonrasında, tek başına küratif (iyileştirici) tedavi olarak ya da kemoterapi/sistemik tedavi ile birlikte kullanılabiliyor. Hastalığın yol açtığı şikayetlerin giderilmesinde de yardımcı bir yöntem.

Nedir?

Radyoterapi olarak da adlandırılan radyasyon tedavisi, yüksek enerjili X-ışınları, elektron demetleri ve radyoaktif izotoplar yoluyla kanser hücrelerini öldürmek ve tümörleri ortadan kaldırmak için kullanılıyor.

Nasıl Etki Ediyor?

Radyasyon tedavisi, tedavi alanı içerisindeki hücrelerin genetik materyaline zarar vererek bu hücrelerin büyüyüp, çoğalmasını önlüyor. Radyasyon kanser hücrelerini iyonizasyon yoluyla öldürüyor. Bazı hücreler radyasyon sonrasında doğrudan etkilendiğinden hemen ölüyor.

Bazılarınınsa kromozom ve DNA’larında hasar oluşuyor ve çoğalma yeteneğini yitiriyorlar, dolayısıyla ölüyorlar. Radyasyon tedavisi hem kanser hücrelerinde hem de normal hücrelerde hasar oluşturduğu halde, normal dokuların pek çoğu iyileşip normal fonksiyonlarını tekrar kazanabiliyorlar.

Farklı Radyoterapi Yöntemleri Var Mı?

aşarılı tedavilerde uygun ve etkili radyasyon dozu tümöre uygulanırken, etraftaki normal dokunun mümkün olan en az dozu alması sağlanıyor. Bunun yapılmasının birçok teknik yöntemi bulunuyor. En çok kullanılan yöntemse, eksternal (dışarıdan) radyoterapi denen radyasyon demetinin bir makineden doğrudan tümöre yöneltildiği yöntem.

Yine diğer bir yöntem de brakiterapi. Brakiterapi tekniklerinden biri olan intrakaviter radyoterapi de radyasyon çekirdekleri içeren bir aplikatör, uterus, akciğer bronşu, yemek borusu gibi bir organa yerleştiriliyor. Bu yöntem genellikle eksternal radyasyonla birlikte kullanılıyor.

Meme kanseri tedavisinde genellikle tercih edilen yöntemse eksternal radyoterapi. Ancak özel durumlarda hekimin tercihine bağlı olarak brakiterapi yöntemleri de uygulanabiliyor.

Tedavi Nasıl Planlanıyor?

Kanser tanısı ya da kanser şüphesi konularak başvurmuş hastaların öncelikle muayenesi ve onkolojik değerlendirmesi yapılarak bir tedavi protokolü belirleniyor ve radyoterapileri planlanıyor. Tüm radyasyon tedavileri bu konuda eğitimli uzman doktorlar (radyasyon onkologları) tarafından programlanıyor. Radyoterapi uygulama aşamasında radyasyon onkoloğuyla beraber, medikal fizik uzmanı ve radyoterapi teknikerleri, ekip olarak çalışıyorlar.

Meme Kanserinin Tedavisinde Ameliyat Sırasında Hangi Hastalara Radyoterapi Uygulanır?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, meme kanserinin tedavisinde, ameliyat sırasında yapılan radyoterapi uygulamasıyla ilgili bilgi veriyor.

Ne Zaman Uygulanıyor?

Meme kanseri tedavisinde radyoterapinin rolü genellikle cerrahi sonrasında yer alıyor ve uygulanan teknik, cerrahi yönteme göre değişiyor. Eğer hastaya uygulanan tedavi “meme koruyucu cerrahi” ise radyoterapi genellikle kalan meme dokusunda kanserin tekrar etme olasılığını düşürmek amacıyla tedavinin bir parçası olarak hemen her hastaya uygulanıyor.

Meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalarda hastanın yaşı, tümörün büyüklüğü, tümörün özelliklerine bağlı olarak teknolojik imkanlar dahilinde ameliyat sırasında tek doz radyoterapi uygulaması da artık kabul gören bir yaklaşım olarak biliniyor. Eğer hastaya “mastektomi” uygulanmışsa tümör çapı, tümöre ve hastaya bağlı diğer faktörler, lenf bezlerinin tutulumu değerlendirilerek göğüs duvarına radyoterapi uygulanabiliyor.

Koltukaltı lenf bezi tutulumu varlığında hastalığın yayılımına, tümörün yerleşimine bağlı olarak farklı lenf bezlerine de radyoterapi yapılabiliyor.

Bölgesel ve lokal olarak ilerlemiş hastalarda kemoterapi sonrasında ender durumlarda ameliyat öncesi de radyoterapi yapılabiliyor.

İleri evre hastalarda kemik, beyin ve yumuşak doku metastazı saptanması durumunda radyoterapi hastayı rahatlatıp şikayetlerini gidermek amacıyla destek tedavi olarak da önemli rol oynuyor.

Tedavi Kaç Gün Sürüyor?

Radyoterapi haftada 5 gün olmak üzere Pazartesi- Cuma günleri arası, günde bir kez uygulanıyor. Işınlama süresi, yapılan planlama ve tedavi bölgesine göre değişmekle birlikte 3-4 dakika civarında oluyor. Ancak hastanın tedavi masasına yatırılıp hazırlanması ve tedavi alanının ayarlanması ile birlikte toplam süre 20-30 dakikayı bulabiliyor. Tedavinin kaç gün devam edeceğine radyasyon onkoloğu karar veriyor. Hastaların zorunlu haller dışında düzenli olarak tedaviye devam etmesi gerekiyor.

Yan Etkileri Neler?

Meme radyoterapisi sırasında bazen ciltte kızarıklık ve soyulma, yorgunluk, halsizlik veya bulantı şikayetleri olabiliyor. Bu yan etkiler radyoterapi bitiminde azalıyor ve kesiliyor. Hastaların radyoterapi sırasında ılık su ile banyo yapmasında sakınca yok ancak radyoterapi alanını tahriş edecek şekilde keselemek veya lifle sürterek sabunlamak, ciltte reaksiyonları artırabilir.

Hastaların uzun dönemde cerrahi ve radyoterapiye bağlı olarak meme dokusunda sertlik, ağrı hissetmesi de normal ancak bu da, çoğu zaman 6 ay ile 1 yıl bazen da daha uzun bir sürede düzeliyor. Meme cildinde olan renk koyuluğu zaman içinde açılmaktadır. Çok nadiren radyoterapi nedeniyle meme cildinde küçük damarların yırtılması ve buna bağlı olarak çok küçük kırmızı lekelerin ortaya çıkması da mümkün. Ancak günümüzde karşılaşılan bir durum değil.

Bazen uzun dönemde uygulanan radyoterapi alanlarına bağlı olarak başka yan etkiler de görülebiliyor. Bunlar çoğunlukla hastaya bağlı özel nedenlerden kaynaklanıyor. Doktor hastaya ışınlanan bölgeye bağlı yan etki risklerini, tedavi sırasında neler yapılması gerektiğini tedavi öncesi detaylı olarak açıklıyor.

Radyoterapide Kullanılan Teknolojiler

Lineer akseleratör: Radyoterapi uygulanacak hastalarda yüksek enerjili X ışını üreten lineer akseleratör cihazı kullanılıyor. Bu cihazlar sayesinde; ışınlama sırasında normal dokular korunabilirken tümörlü dokuya maksimum dozu verebilmek mümkün hale geliyor. Konvansiyonel tedavinin yanı sıra 3 boyutlu konformal tedavi ve yoğunluk ayarlı radyoterapi ya da genel kullanımıyla Intensity Modulation Radiation Theraphy (IMRT) tedavileri de yapılabilen lineer akseleratörün elektronik portal görüntüleme özelliği sayesinde, hastaların tedavi alanları online görüntülenebiliyor ve kontrol edilebiliyor.

Radyoterapide, ‘lineer hızlandırıcı’ olarak adlandırılan tedavi cihazları neredeyse son 50 yıldır kullanılıyor. Bu cihazların temel mekanizması şöyle çalışıyor. Elektronlar hızlandırılarak, hastanın ihtiyacına göre farklı enerjilerde elde edilen ışınlar, tümörün bulunduğu yere uygulanıyor. Bu ışınların ortak özelliği; yüksek enerjili olması, vücuda hızla girmesi ve tüm vücuda uygulanabilmesi.

Son yıllarda radyoterapi tedavisinde bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerden yararlanılıyor. Bilgisayarlı tomografiden elde edilen görüntüler, vücuttaki tümörleri gösteriyor. Radyasyon onkologları ise tümörleri ve sağlam dokuları kesit kesit işaretliyor, sonrasında üç boyutlu olarak elde edilen görüntülerin yardımıyla radyasyon fizikçileri tedavi planı yapıyorlar.

Tedavide, tümöre farklı bölgelerden giren ışınların belli bir emniyet sınırı ile hastalıklı bölgeye verilmesi sağlanıyor. Tedavinin amacı hastalıklı bölgeye, tümörü zararsız hale getirmek için mümkün olan en yüksek dozu vermek. Bu arada diğer önemli nokta, ışın verirken sağlıklı dokuyu ya da organları, ışından korumak. Çünkü radyasyon, normal doku için zararlı olabiliyor. Eğer, normal dokular ışınlanmışsa yan etkilerin görülme oranı da yükseliyor.

Son yıllarda bu etkileri azaltacak yani tümöre en yüksek doz verilirken sağlıklı dokuları maksimum düzeyde koruyacak 3 boyutlu konformal tedavi ve IMRT geliştirildi. Bu yöntemlerle, tedavi alanlarındaki radyasyonun yoğunluğu ayarlanarak istenen doz dağılımı, ideale yakın oluyor. Tümöre yüksek dozlar uygulanırken, sağlıklı dokular maksimum oranda korunuyor. Örneğin, meme ışınlamasında bu yöntemlerle hastalıklı memeye istenen doz verilirken; akciğerler, kalp, kalbin ana damarları ve karşı meme mümkün olduğunca korunabiliyor.

IGRT ile Tedavi Sırasındaki Kaymaların Önüne Geçilebiliyor

Hastanın her radyoterapi seansına girmeden önce görüntülenmesine olanak sağlanıyor. Böylece tedavi edilecek bölge saptanıyor ve kayma varsa hastanın pozisyonu düzeltiliyor. Bu yöntemin sağladığı bir başka olanaksa, tedavi sırasında kesitsel görüntü alınabilmesi. Böylece, hastanın tedavi edildiği bölgenin çevresindeki organlardan ve tümörün hareketinden kaynaklanan hatalar saptanabiliyor, tedavi sırasında düzeltilebiliyor. Dolayısıyla tümörün sağlıklı dokulara en az zarar verecek şekilde ışınlanması sağlanıyor.

Linear hızlandırıcı ile uygulanan tek doz uygulamada, ışın tedavisinin de cerrahi sırasında tamamlandığı tek doz radyoterapi yöntemi

Portal ve kV görüntüleme sistemine sahip, görüntü rehberliğinde radyoterapi (Image Guided Radio Therapy- IGRT) IMRT özelliği de bulunan 1 adet Varian Trilogy, 1 adet Varian DHX RapidArc Lineer Hızlandırıcı ve tedavi planlama sistemleri

Vücut boşluklarına ya da doku içlerine radyoaktif kaynak yerleştirilerek brakiterapi tedavisi yapabilen Varian Varisource HDR Brakiterapi

Tek doz radyoterapi uygulamasında cerrahi operasyon sırasında ışın tedavisi de tamamlanıyor. Operasyonda memedeki tümör çıkarıldıktan sonra cihazdaki özel aplikatör tümörlü bölgeye yerleştiriliyor. Gerekli ölçümlerin ardından yüksek doz ışın sadece bu bölgeye verildiği için sağlam dokular tamamen korunmuş oluyor.

Geleneksel Radyoterapi Tedavisi

Meme kanserli olgularda ışın tedavisi, Radyasyon Onkolojisi departmanlarında bulunan “linear hızlandırıcı” olarak adlandırılan, özel korumalı odalarda yer alan foton ve elektron üreten özel cihazlar ile gerçekleştiriliyor. Meme kanseri tanısı konulan, memeden sadece tümörlü kısmın alındığı ve memenin bırakıldığı ‘koruyucu cerrahi uygulama’ yapılmış vakaların tamamına yakını operasyondan sonra radyoterapiye ihtiyaç duyuyor.

Radyoterapi, kemoterapi uygulanacak vakalarda tercihen kemoterapiden sonra, ek bir sistemik tedavi gerekmeyen ya da sadece hormon tedavisi uygulanacak hastalarda ise cerrahiden sonra tercihen en az 3 hafta içerisinde başlıyor. Meme radyoterapisi alacak hastalardan önce 2-5 mm. aralıklı kesitler ile planlama amaçlı bilgisayarlı tomografi kesitleri alınıyor.

Daha sonra ışınlanacak memeye yönelik, riskli bölgelere gerekli doz uygulanırken sağlam organlar (hastalığın yayılmadığı belirlenen kalp, kalbin ana damarları, akciğerler, karşı meme vs.) korunacak şekilde planlama yapılıyor. Plan onaylandıktan sonra hasta, hastalığın durumuna göre değişen ve radyasyon onkolojisi hekimi tarafından belirlenen 5 ile 7 hafta sürecek radyoterapiye alınıyor. Özel durumlarda ise hipofraksiyone denilen kısa süreli tedavi uygulanıyor. Bu tedavi de yine 2 hafta sürüyor. Hasta hafta sonları dışında her gün radyoterapiye giriyor.

TEK DOZ Uygulama

Tek doz uygulama, geleneksel radyoterapide olduğu gibi yine linear hızlandırıcı ile uygulanıyor. Bu yöntemde linear, hızlandırıcı hareket edebilen, sadece elektron enerjisi üreten, geleneksel linear hızlandırıcılar gibi personel açısından çok fazla koruma gerektirmeyen, güvenli taşınabilir bir cihazla ameliyathanede yapılıyor.

Ameliyat cerrahi ekip, radyasyon onkoloğu ve medikal fizik uzmanı ile birlikte yapılıyor. Cerrahiden sonra yaranın iyileşmesi için bekleme, planlama ve her gün tedavi için hastaneye gelme zorunluluğunun olmaması hastaya için önem taşıyor. Böylece ışın tedavisi de cerrahi sırasında tamamlanmış oluyor.

Uygulama sırasında memedeki tümör çıkarıldıktan sonra cihazdaki özel aplikatör tümörlü bölgeye yerleştiriliyor. Gerekli ölçümlerin ardından yüksek doz ışın sadece bu bölgeye verildiği için sağlam dokular tamamen korunmuş oluyor. Tek doz uygulama ya da farklı yöntemlerle tüm meme yerine sadece tümörlü bölgenin ışınlaması son yıllarda dünyada geçerlilik kazanmış bir yöntem olmakla birlikte tek doz uygulama her hasta için uygun değil. Bu yöntemin hangi hasta için uygun olduğuna doğrudan hasta ile ilgilenen radyasyon onkoloğu, cerrah ve patoloğun birlikte karar vermesi gerekiyor. Bu kararda hastanın yaşı, tümörün patolojik özellikleri önemli rol oynuyor.

EK DOZ Tedavisi

Tek doz uygulama ek doz tedavi olarak da uygulanabiliyor. Özellikle genç hastalar (patoloji raporuna göre bazı faktörlere sahip hastalar), meme koruyucu cerrahi sonrası tüm meme ışınlamasının ardından sadece tümör bölgesi ışınlamasına ihtiyaç duyabiliyor. Bu hastalarda tedavi yaklaşık 6.5 hafta sürüyor. Ek doz operasyon sırasında tek doz verildikten sonra tüm meme ışınlaması da yapılarak yine toplam tedavi süresi azaltılmış oluyor.

Ancak koruyucu cerrahi de bazı hastalar için uygun olmayabiliyor. Memenin tamamının alınması gereken hastalarda daha iyi kozmetik sonuç alınması için meme başı ve çevresi geride bırakılıyor. Buna meme başı ve çevresini koruyucu cerrahi adı veriliyor. Meme başı ve hemen arkasındaki dokuya yine tek doz ışınlama yapılarak buradaki tekrarlama riski azaltılıyor.

Tek doz radyoterapi uygulamasında memedeki tümör çıkarıldıktan sonra cihazdaki özel aplikatör tümörlü bölgeye yerleştiriliyor. Ancak sağlam dokular hiç zarar görmüyor.

Tedavi Sırasında Ağrı Duyar Mıyım?

Hayır, işlem röntgen veya bilgisayarlı tomografi çektirme deneyimleriyle büyük benzerlik gösteriyor.

Hareket Edebilir Miyim?

Hayır, hareket etmek tedavi alanının değişmesine yol açabilir. Ancak rahatça nefes alabilir, yutkunabilirsiniz. Normal bir ritim ile nefes almanız öneriliyor, çok derin nefesler almayınız. Doktorunuz ışınlama yapmadan önce nefes tutma tekniğiyle ilgili olarak sizi bilgilendirecektir.

Tedavi Sırasında Odada Yalnız Mı Kalacağım?

Evet, ancak sürekli olarak sesli ve görüntülü monitörden izleneceksiniz. Bu sırada sorununuz olursa bizimle sözlü iletişimde bulunabilirsiniz.

Tedavi Boyunca Radyoaktivite Mi Taşıyacağım?

Hayır, tedavi sırasında aldığınız ışın vücudunuzda birikmez, bu nedenle çevrenizdekilere ve çocuklara zarar vermezsiniz.

Banyo Yapabilir Miyim?

Ilık suyla duş alabilirsiniz. Ancak tedavi alanınızı sadece bebe şampuanıyla, ovalamadan, yumuşak hareketlerle yıkayıp durulayın, havluyla hafifçe kurulayın ve kurutma makinesi kullanmayın. Keseleme yapmayın ve hafifçe tampone ederek kurulanın. Tedavi bölgeniz için doktorunuzun önerdiği nemlendirici sabun veya kremleri kullanabilirsiniz.

Güneşlenebilir, Yüzebilir Miyim?

Işınlanan cildin tedavi sırasında ve sonrasında cilt düzelinceye kadar güneşten korunması gerekiyor. Tedavi sırasında deniz ve klorlu suda yüzmeyi önermiyoruz. Tedavi sonunda hekiminiz cildinizin durumuna göre size ne zaman denize girebileceğinizi söyleyecektir.

Nasıl Beslenmeliyim?

Tedavi aldığınız alan doğrultusunda diyetinizde dikkat etmeniz gereken noktaları doktorunuza danışabilirsiniz. Tedaviniz boyunca az ve sık öğünler halinde beslenmeye özen gösterin. Sigaradan kesinlikle uzak durun, düzenli alkol kullanımını önermiyoruz. Size uygulanan radyoterapi alanına göre gelişebilecek yutma güçlüğüne karşı hekiminiz gerekli bilgilendirmeyi yapacaktır.

Tedavim Sırasında Cildimde Değişiklikler Meydana Gelecek Mi?

Radyoterapi alanındaki cilt bazen kırmızı veya güneşten yanmış gibi görünebiliyor. Birkaç hafta sonra ciltte kuruma ve kızarıklıkta artma da olabiliyor. Hassas ciltlerde tedavi bölgesi öncesine göre daha koyu hale gelebiliyor. Fakat bu renk değişiklikleri genellikle tedaviden birkaç hafta sonra kayboluyor.

Bunun dışında kızarıklık, döküntü, sivilcelenme, soyulma, sulanma olduğu durumlarda, bu bölgeye herhangi bir şey sürmemek, mutlaka doktor ya da hemşireye danışmak gerekiyor. Tedavi alanına yapışan sıkı giyecekler giyilmemesi, tedavi alanındaki duyarlı cilt bölgelerinin ovulmaması, fırçalamaması, kaşınmaması da önem taşıyor.

Saçlarım Dökülür Mü?

Işınlanan bölgeniz saçlı deri veya baş bölgesi ise tedavi alanı içine giren sakal ve saçlar dökülebiliyor. Memeye yönelik radyoterapi alanı içerisinde saçlı deri bulunmadığı için saçlarınız dökülmüyor ancak koltukaltı ışınlanıyorsa bu bölgedeki tüyler dökülebiliyor.

Cinsel Hayatımı Sürdürebilir Miyim?

Pelvis bölgesine (alt karın ve üreme organları) radyoterapi uygulanan hastalar hariç diğer hastalar normal cinsel hayatlarını sürdürebiliyorlar.

Radyoterapinin Tekrarı Gerekir Mi?

Aynı meme için tekrar radyoterapi yapılması uygun bulunmuyor. Ancak özel durumlarda tekrar için uzman doktorun karar vermesi gerekiyor.

Yanlış

Radyoterapi alan kadınlar, radyasyon yayacakları için arkadaşları ve aileleri ile fiziksel temastan kaçınmalılar.

Doğru

Meme kanseri tedavisinde uygulanan X-ray ışınları vücutta kalıcı değil. Tedavi bölgesine özen göstermenin dışında, insanlarla temas etmelerini engelleyecek bir neden yok.

Lenfödem Nedir, Nasıl Tedavi Edilir?

Meme kanseri tedavisinde memeyle birlikte koltukaltından alınan lenf nodülleri sayısına bağlı olarak kolda lenfödem gelişebiliyor.

Meme kanseri tedavileri sonrası her dört hastadan birinde lenfödem oluşuyor.

Lenfödem belirtileri ilk olarak el ve ayakların üst kısmında görülüyor. Kol ve bacak ağrılarında artış söz konusu oluyor. Bu bölgelerde cilt gergin ve sert hale geliyor. El veya ayaklarda duyu bozuklukları ve eklem sertlikleri görülebiliyor. Dirsekte veya dizin arkasında gerginlik ve hassasiyet oluşabiliyor.

Lenfödem tipleri ve tedavi yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Meme Kanseri Sonrası Yaşam

Meme kanserinin teşhis ve tedavi süreci, kadınların psikolojik olarak yıpranmasına ve ağır depresyonlar yaşamasına neden olabiliyor. Bu dönemde psikolojik destek alan kadınlar, günlük yaşamlarına çok daha hızlı dönüyor. Aynı süreçte hastalığın tekrar riskine karşı beslenme, egzersiz ve sağlık kontrollerinin takibine de özen gösterilmesi gerekiyor.

Meme Kanserinde Psikolojik Destek

Herhangi basit bir hastalık tanısı almak bile günlük yaşam dengelerimizi bozarken, meme kanseri teşhisi konması, kişinin yaşam dengelerini psikolojik, sosyal, ekonomik olarak ciddi biçimde etkileyebiliyor. Bir kadın için meme kanseri tanısı konması; ekonomik gücünü, işini, vücudunun cinsel kimliğini oluşturan bir parçasını, bu parçasının işlevini ya da tümüyle yaşamını yitirme olasılığıyla karşı karşıya kalma anlamına geliyor.

Bu bakımdan meme kanseri tanısı hem hastalarda hem de hasta yakınlarında olumsuz düşünceler ve korku uyandırıyor. Oysa günümüzde kanser hastalığının tedavisi medikal teknolojilerle yapılıyor ve pek çok hasta tedaviden sonra tekrar eski sağlığına kavuşabiliyor.

Meme kanseri tanısıyla birlikte gelen olumsuz düşünceler ve tedavi sürecindeki belirsizlik, kişinin var olan uyum sağlama mekanizmalarını sarsıyor ve bu mekanizmaların yeteri kadar kullanılamamasına neden oluyor. Meme kanseri tanısı konan kişinin geleceğe yönelik beklentileri, planları bozulabiliyor ve kişi hayatı üzerinde sahip olduğu gücü yitirdiğini hissetmeye başlayabiliyor. Bunun sonucunda korku, kaygı, çaresizlik gibi duygular yaşanabiliyor.

Meme Kanseri Tanısı Konuldu, Şimdi Sizi Nasıl Bir Süreç Bekliyor?

Meme kanseri olan kadınlarda en sık görülen korkuların başında; kanserin yayılma ya da tekrarlaması, acı çekme ve ölüm korkusu geliyor.

Meme kanseri olan kadınlar, tanı aldıktan sonra ve tedavi sürecinde bazı psikolojik evrelerden geçiyor. Siz de bu evrelerden geçebilirsiniz. Çoğunlukla tanıya verilen ilk tepki “inkar” oluyor. Meme kanseri tanısı aldığınıza inanamıyor olabilirsiniz, hastaların meme kanseri olduğunu kabullenmesi gerçekten zor bir durum. Pek çok kişi önce bir şok yaşıyor ve bu teşhisi inkar ediyor. İnkar evresinden sonra öfke evresine girebilirsiniz. Kendinizi sürekli “Neden ben?” derken bulabilirsiniz.

Çevrenizdeki insanlara kızgın olmanız, onlara karşı öfkeli davranmanız da mümkün. Bu dönemde hastalığınıza nedenler bulabilir, “Ailem beni çok üzdü, o yüzden meme kanseri oldum” diye düşünebilirsiniz. Daha sonra uzmanların “pazarlık” olarak tanımladığı evreye girebilirsiniz. Bu dönemde kendinizi kendinizle hesaplaşırken bulabilir, aklınızdan “Sigarayı bıraktığım için meme kanserini yeneceğim”, “Bu hastalığı kendime ben getirdim, ben ortadan kaldıracağım” gibi düşünceleri aklınızdan geçirebilirsiniz.

Çoğu zaman pazarlık döneminden sonra “depresyon” ve keder” evresi gelir. Tedavinin başlamasından bir süre sonra hastalığınızın varlığını inkar edememeye başlarsınız. Ameliyat ve tedavi süreci hayatınızı kısıtlamaya başlayabilir. Kendinizi umutsuzluk ve çaresizlik içinde bulabilirsiniz. Bu evreyi de atlattığınızda “kabullenme” evresi başlar.

Bu evrede kendinizi ne üzgün, ne de kızgın hissedeceksiniz. Kabul etmek, umut etmekten vazgeçmek değildir. Bu döneme geldiğinizde tedavinize dört elle sarılıyor olacaksınız. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu evrelerin hepsi her meme kanseri hastasında görülmüyor. Ayrıca bu evrelerin yaşanma süreci, hastadan hastaya çok farklılık gösterebiliyor.

Hastalığınızın Tedavi Sürecindeki Psikolojik Etkileri Neler?

Kanser tanısının alınmasıyla birlikte gelen bütün bu zorlu süreçler psikolojik olarak yıpranmanıza ve bazen de psikolojik bir bozukluk göstermenize neden olabilir. Yapılan araştırmalar, meme kanseri hastalığına bir psikolojik sorunun eşlik etme olasılığının yaklaşık yüzde 50 olduğunu gösteriyor. Meme kanseri hastalarında en çok görülen psikolojik bozukluklar ise depresyon ve kaygı bozuklukları.

Ne Zaman Psikolojik Destek Almalısınız?

  • Kendinizi devamlı mutsuz, endişeli, sıkıntılı, gergin, huzursuz hissediyorsanız,
  • Sorunlarınızı çözemediğinizi düşünüyorsanız,
  • Yaşadığınız sorunları hekiminiz, aileniz veya çevrenizle paylaşmaktan çekiniyorsanız,
  • Dikkatinizi toplamakta güçlük çekiyorsanız,
  • Öfkenizi kontrol etmekte zorlanıyorsanız

Bir psikologtan ya da psikiyatri uzmanından destek almanızı öneriyoruz. Hasta psikolojisine girip hayata küsmek, tedavinizi de olumsuz etkileyebilir. Kendinizi böyle bir duruma sokmaktan kaçınmalısınız. Gerektiği durumlarda psikolojik destek almanız, böyle bir psikolojiye girmenizi önleyecektir.

Eğer bu tür bir destek alacak maddi imkanlara sahip değilseniz, hekimlerinize her türlü soruyu sormalı, iç huzursuzluğunuzu çekinmeden hekimlerinizle ve çevrenizdeki insanlarla paylaşmalı ve hekiminizle birlikte ortak bir çıkış yolu bulmaya çalışmalısınız. Derdinizi paylaşmanız, psikolojik stresinizi de azaltır.

Psikolojik Desteğin Yararları Neler?

  • Korku ve kaygılarınızı azaltarak yaşam kalitenizi yükseltir,
  • Sizi hastalığınızla daha iyi başa çıkar hale getirir,
  • Yeni yaşamınıza uyum sağlamanızı kolaylaştırır,
  • Tedavi sürecine ve hastalığa bağlı olarak yaşamınızın çeşitli alanlarında ortaya çıkacak problemlerle başa çıkabilmenizi sağlar,
  • Yaşamın olumlu yanlarını görmenizi sağlar,
  • Bağışıklık sisteminizi güçlendirerek fiziksel sağlığınızı da olumlu yönde etkiler,
  • İleride daha şiddetli bir psikolojik bozukluk yaşama ihtimaliniz varsa, bu durum önlenmiş olur.

Psikolojiniz Meme Kanserini Etkiler Mi?

Bedenimiz ve zihnimiz birbiriyle sürekli iletişim halindedir. Psikolojimizin olumlu olması, bedenimizi de olumlu etkiler. Örneğin kendimizi mutsuz hissettiğimiz bir anda başımız ağrırsa, mutlu olduğumuz bir ana göre bu ağrıyı daha şiddetli hissederiz. Olumlu düşünmek, bağışıklık sistemimizi de olumlu bir şekilde etkiler. Ancak bu durum “Kendimi hiç kötü hissetmemeliyim, olumsuz bir şey düşünmemem lazım” şeklinde algılanmamalı.

Herkesin kendini nedenli-nedensiz kötü hissettiği zamanlar olabilir. Hiçbir insan sürekli çok mutlu, kaygısız, neşeli ya da enerjik olamaz, bu nedenle kendinizi kötü hissettiğinizde “Hastalığımı olumsuz etkiliyor muyum?” diye düşünmemelisiniz. Duygu durumunuzdaki küçük değişimler hastalığınızı hemen etkilemez.

Sürekli Pozitif Bir Tutum İçinde Olmak Zorunda Mısınız?

Olumlu düşünmek, sürekli mutlu olmak, iyi şeyler olacağını düşünmek değildir; hastalığınızla ilgili gerçekleri görmek, olasılıkları anlamak ve mücadeleye devam etmektir. Önemli olan, kötü hissettiğiniz ve hastalığa odaklandığınız zamanları mümkün olduğunca azaltmaya çalışmanızdır. Bu dönemlerde dikkatinizi başka aktivitelere vermeye çalışmanız, olumsuz duygularınızın farkına varmanız, bu duyguları kabullenmeniz ve ifade edebilmeniz size yarar sağlar.

Hayatınızı büyük ölçüde eskiden olduğu gibi sürdürmeye ve hatta mümkünse hayatınıza yeni şeyler sokmaya çalışabilirsiniz. Bu yeni bir yerin görülmesi olabileceği gibi, yeni bir hobi edinmek ya da yeni insanlar tanımak da olabilir. Unutmayın ki, yeni aktiviteler bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor.

Meme Kanseri Size Neler Kazandırabilir?

Meme kanseri kişiyi sadece olumsuz yönde etkilemez. Bu hastalıkla baş etmeye çalışırken, fark etmeseniz de daha güçlü bir insan olacaksınız. Bu süreçte kendinizi daha iyi tanıyacak, amaçlarınıza ulaşmanın yollarını keşfedecek, güçlü taraflarınızı tanıyacak, sınırlı yanlarınızı çözecek, anı yaşamayı deneyimleyecek, yaşamın her anının değerini yaşarken fark etmeyi ve yaşamdaki güzel şeyler üzerine odaklanmayı öğreneceksiniz. Hatta tedaviniz bittiğinde, yaşamınızı eskisinden daha kaliteli ve zenginleşmiş olduğunu görebilirsiniz.

Meme Kaybı, Beden İmajını Sarsıyor!

Meme kanseri, kadın olmanın da tehdit altında algılandığı bir hastalık. Meme kanseri olup memesi alınan kadınlar bu hastalıktan psikolojik olarak daha çok etkilenebiliyor. Memeyi kaybetmek herhangi bir vücut parçasını kaybetmekten çok daha farklı değerlendiriliyor.

Meme kaybı, kadınsılığın, doğurganlığın, çekiciliğin ve cinselliğin kaybı gibi algılanabiliyor. Bu nedenle meme kaybıyla ilişkili olarak kadınlarda beden imajı sarsılıyor, kendilerine olan güven azalıyor ve bazı kadınlarda ise cinsellikle bağlantılı bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Bu durum genç kadınları, yaşlı kadınlara göre daha çok etkileyebiliyor.

Tedavi Sürecinde Psikolojinizi Güçlendirecek Öneriler

  • Hekiminiz tarafından farklı bir şekilde yönlendirilmediğiniz ve fiziksel şartlarınız izin verdiği sürece, günlük yaşamınızı olduğu gibi sürdürmeye çalışmalısınız. Sosyal yaşantınızın (iş, okul vb.) hastalığınız yüzünden aksamasına engel olabilirsiniz.
  • Hastalığınızla, tedavi sürecinizle ilgili duygularınızı başka insanlarla paylaşmanız, hastalığınızı kabullenmenize yardımcı olacak ve sizi rahatlatacaktır.
  • Gerektiği durumlarda psikolojik destek almaktan çekinmemelisiniz.
  • Dışarı çıkmak ve aktif olmak da sizi olumlu yönde etkileyecektir.
  • Kendinizi fiziksel olarak olmasa bile zihnen meşgul edebilmeniz, sizi sürekli hastalığa odaklanmaktan koruyacaktır.
  • Hekiminizin izin verdiği ölçüde fiziksel egzersiz yapmanız kendinizi hem fiziksel hem de psikolojik yönden daha rahatlamış ve güçlenmiş hissetmenizi sağlar.
  • Gevşeme egzersizleri ile yoga da psikolojinizi ve bedeninizi olumlu şekilde etkileyecektir.
  • İyi beslenmek de tedavinize olumlu yönde katkıda bulunacaktır.
  • Mümkünse başka kanser hastalarıyla iletişime geçip yaşadığınız süreci birbirinizle paylaşmanız da kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.

Meme Kanseri Sonrası Beslenme

Beslenmeye özen göstermek ve ideal kiloda kalmak, meme kanserinden korunmak için dikkat edileceklerin başında geliyor.

Meme kanseri ve beslenme arasındaki ilişki diğer kanser türlerinde olduğu gibi önemli. Araştırmalar, beslenmenin kanser tedavisinde yüzde 30-40 etkisi olduğunu gösteriyor. Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre, meme kanserinden korunmak için dikkat edilecek noktaların başında ideal kiloda kalmak geliyor. Fiziksel aktivite, minumum düzeyde alkol alma, emzirme diğer noktalar...

İdeal kiloya sahip kadınların, fazla kilolu olanlara göre menopoz dönemi sonrası meme kanseri olma riskinin daha az olduğu biliniyor. Üstelik meme kanseri tanısı konulan bireylerin kilo alması da, hastalığın tekrarlama riskini artırıyor. Obez insanlarda kandaki cinsiyet hormonları, insülin ve insülin büyüme faktörü 1, bel çevresi kalınlığını artırıyor. Bütün bu faktörler, meme kanseri açısından risk oluşturuyor.

Yağ Alımını Azaltın

Enerji alımını azaltarak, vücut yağ yüzdesini ideal seviyelerde tutarak meme kanseri riskini azaltmak mümkün. Menopoz sonrası (postmenopoz) fazla yağ tüketen kişilerin, daha az yağ kullanmaya başlaması ile meme kanseri riski azalıyor. Alınan total enerjinin yüzde 20-25’inin yağdan gelmesinin riski düşürdüğü biliniyor. Risk taşımayan bireylerde bu oran yüzde 30’lara kadar çıkabiliyor. Yağ grubu içinde omega-3 açısından zengin beslenmenin de kanser riskini düşürdüğü biliniyor.

Alkol Alımını Sınırlandırın

Alkol tüketimi ve meme kanseri arasında da ilişki bulunuyor. Ispanak benzeri koyu yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, yürek, kavun, portakal suyu, enginar, pancar, brokoli, bamya ve kuru baklagiller gibi besinlerden aldığımız folat miktarının yeterli veya fazla alımının postmenopozlu kadınlarda meme kanseri riskini azalttığı bilinen bir sonuç. Alkol alındığında kandaki folat miktarı azalıyor; dolayısıyla kanser oluşum riski yükseliyor. Günde 3 kadeh ve daha fazla alkol tüketen kişilerin meme kanserine yakalanma olasılığı arttığından, eğer tüketimi gerekiyorsa alkolün 1 kadehle sınırlandırılması öneriliyor.

Emzirin

Emzirme hem annenin hem de bebeğin kansere yakalanma riskini düşürüyor. Özellikle bebeğinizin büyümesinde bir sorun yoksa ve doktorunuz gerek görmüyorsa 6 ay sadece anne sütü ile beslemek öneriliyor.

Hangi Yiyeceklere Öncelik Verilmeli?

Yeşil çay: İçerdiği polifenoller sayesinde meme kanserinden koruyucu özellik gösteriyor. Düzenli yeşil çay tüketenlerde, içmeyenlere göre meme kanseri oluşumunun azaldığına dair araştırmalar bulunuyor. Vücut yağında azalmayı kolaylaştırarak tümör hücresi hacminde küçülme sağlayabiliyor.

Balık: İçerdiği omega-3 yağ asidi, EPA sayesinde kanser risk oluşumunu azaltıyor. Haftada 1-2 kere orta büyüklükte balık tüketilmesi öneriliyor.

Turpgiller (kırmızı ve beyaz turp, şalgam), brokoli, Brüksel lahanası: İçerdiği İsotiyosiyanat sayesinde özellikle premenopozlu kadınlarda östrojen metabolizması üzerinde etki yaparak meme kanseri riskini düşürüyor. Karotenoid, isoflovan; A, C ve E vitamini de risk azaltmada etkili diğer unsurlar.

Havuç, kabak, karnabahar: Yapılarında bulunan lignan, özellikle postmenopozlu kadınlarda anti östrojenik etki göstererek kanser oluşum riskini azaltıyor. C vitamini içeren besinler ile birlikte tüketilmeleri öneriliyor. Tam tahıllı besinler, susam tohumu, sarımsak, sızma zeytinyağı, kayısı, şeftali, armut, üzüm, balkabağı ve kiraz da lignan açısından zengin diğer sebze ve meyvelerdir.

Süt ve süt ürünleri: Süt, yoğurt, peynir ve süt ürünleri kalsiyum açısından zengindir. Düşük kalsiyum ile beslenen kadınlarda meme kanseri riskinin arttığı biliniyor. Süt ürünleri tüketiminde dikkat edilecek noktaların başında tam yağlı olarak tüketilmemeleri geliyor. Yağsız veya yarım yağlı olarak kullanıldığında hem kilo koruma hem de kanserden korunma açısından yararlanılabiliyor. Kalsiyum alırken D vitamini eklenmiş ürünlerin tercih edilmesi öneriliyor.

Meme kanseri oluşumunu veya yeniden ortaya çıkmasını önleyecek besinler bulunmuyor. Bazı besinlerin risk faktörlerini azaltıcı etkisi olduğu bilinse de, etkisi olmadığını gösteren çalışmalar da bulunuyor. Bilinen şu ki, sebze tüketimi kanser oluşum riskini yüzde 25 azaltıyor.

Tedavi sonrasında yağlı yiyeceklerden uzak durun. Yeşil çaya, balığa, turpgillere, süt ve süt ürünlerine, havuç, brokoli, kabak ve karnabahar gibi sebzelere ağırlık verin.

Dokularda olumsuz etkileşime girerek, kanser oluşumunu artırıcı etki gösteren bazı besinlerden uzak durulması gerekiyor. Sofranızdan uzaklaştıracağınız bu besinler arasında tam yağlı besinler, kızartmalar, tütsülenmiş ve tuzlanmış salamura etler ile mangalda pişirilen etler geliyor.

Yanlış

Tedavi kararını çabuk almak ve aile üyelerini karar sürecine dahil ederek sorumluluğu onlara yüklememek gerekir.

Doğru

Meme kanseri tüm aileyi etkiliyor. Ailede her bireyin bu hastalıkla ilgili dikkate alınması gereken duyguları, korkuları ve öfkeleri var. Tüm tedavi seçeneklerini ve etkilerini açıkça tartışmak en doğru yöntem. Ortak karar vermek, aile ilişkilerini güçlendirebilir ve tedavi sonrası uyum sürecini herkes için kolaylaştırabilir.

Meme Kanseri Sonrası Egzersiz

Egzersiz, hayatın her dönemi için vazgeçilmez. Ancak meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş kişilerin de özellikle egzersiz yapmaya ihtiyacı oluyor. Bu egzersizlerle, kişinin en kısa sürede normal aktivitelerine dönmesi amaçlanıyor.

Egzersizle Neler Amaçlanıyor?

  • Dik postürü (duruşu) yeniden sağlamak
  • Boyun, bel, göğüs ve omuzlardaki sertliği gidermek
  • Tutulan bölgelerde eklem hareket açıklığını, gücü ve esnekliği yeniden kazandırmak
  • Ameliyat veya anestezi sonrası akciğer kapasitesini artırmak
  • Kalp-damar zindeliğini ve kalp-akciğer kapasitesini artırmak
  • Endorfin seviyesini yükselterek kan basıncını düzenlemek
  • Depresyonu, zayıflığı ve yorgunluğu gidermek
  • Lenf sıvısının drenajını artırarak lenfödem oluşmasını önlemek
  • Yara izi oluşumunu önlemek
  • Donmuş omuz gelişmesine engel olmak
  • En önemlisi kişinin mücadele ruhunu güçlendirmek

Ameliyat Sonrasında Egzersiz İçin Aşamalı Olarak Neler Yapılması Gerekiyor?

Cerrahi sonrası esnekliği kaybolmuş zayıf kas gruplarını kuvvetlendirmek, etkilenen eklemlerin esnekliğini ve gücünü artırmak amacıyla rehabilitasyona mümkün olan en kısa zamanda başlamak gerekiyor. Rehabilitasyonun başlangıç aşamasında omuzlar, boyun, göğüs, sırt ve rotator manşon adalelerine odaklanılırken, daha sonraki aşamalarda karna, bele ve bacaklara ağırlık veriliyor.

Duruş bozukluklarını düzeltmek ve daha uygun bir vücut duruşu için postür kaslarının yeniden eğitimi yapılıyor. Hastaların daha güvenli bir şekilde hareket edebilmelerini sağlamak için tutulan kaslar yeniden eğitiliyor. Göğüs, göğüs kafesi ve sırt bölgesinin hareketliliğini sağlayarak derin solunum yeniden geliştiriliyor, böylelikle diyafram ve akciğerlere daha fazla hareket alanı kazandırılıyor. Cerrahiden sonra iyileşmeyi hızlandırmak, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin daha kolay tolere edilmesini sağlamak için fiziksel kuvvetin ve genel kondisyonun artırılmasına çalışılıyor.

Bu egzersizlerin diğer önemli bir hedefi de kemoterapi, radyoterapi veya menopoz gelişimi sırasında ve sonrasında kilo alımını azaltmak, kuvveti artırmak, kas sıkılığı, vücut kompozisyonu ve kemik yoğunluğunu çoğaltmak veya korumak. Böylece kişinin iç gücünün farkına varması ve kendini iyi hissetmesi amaçlanıyor.

Kişilerin fiziksel kondisyonu ve iyileşme süreleri birbirinden farklı oluyor. Bu nedenle programın tüm aşamalarında değerlendirme yapılıyor ve program kişinin özelliklerine göre hazırlanıyor. Egzersizlere her zaman en kolay hareketlerle, az sayıda tekrar ile başlanıyor. Sonrasında aşamalı olarak artırılıyor. Çok hızlı ilerleme, zedelenme ve rahatsızlıkla sonuçlanabiliyor. En ufak bir sorunla karşılaşıldığında programı planlayan hekim ile bağlantı kurulması gerekiyor.

Rehabilitasyon Sırasında Nelere Dikkat Edilmesi Gerekiyor?

  • Cerrahiden sonra mümkün olduğunca erken hareket etmeye başlanması gerekiyor. Fakat ani ve hızlı hareketlerden kaçınılmalı.
  • Ameliyattan sonra kolun şişmesini engellemek için kol yüksekte tutulmalı, uzanırken veya otururken 2 yastık ile kol desteklenmeli.
  • Gövdenin her iki yarısına günde birkaç kez germe egzersizi yapılmalı ve her hareket 3-5 kez tekrar edilmeli.
  • Ağrı ve yorgunluk devam ederse hareket kesilmeli ve istirahat edilmeli.
  • Cerrahiden sonra günde 2-3 kez, birkaç dakika kısa mesafe yürümek dahi kuvveti geri getiriyor.
  • Özellikle etkilenen kolla, erken dönemde 1-1.5 kg üzerinde yük kaldırmaktan kaçınılmalı.
  • Kolda şişmeyi önlemek için uzun dönemde de 2.5 kg üzeri ağırlık taşımamaya özen göstermeli.
  • Omuzdan askılı çanta kullanılmamalı, çünkü omuz askısının bantları omuzda basınç oluşturarak lenfödeme neden olabilir.
  • Aktif egzersizden önce, cerrahi sonrası şişliğin azaldığından ve cerrahi yaraların tamamen iyileştiğinden emin olunmalı.
  • Kişi vücudunun sesini dinlemeli ve sezgilerini takip etmeli.
  • Eğer şüphede kalırsa doktoruna, hemşiresine veya fizyoterapistine danışmalıdır.
  • Küçük bir gelişme için her gün gayret edilmeli. Israrlı olmak gelişme sağlamak için çok büyük önem taşıyor.

Ameliyat Sırasında Karın Adalesinden Yararlanarak Estetik Uygulama Yapıldıysa;

  • Erken dönemde itme hareketlerinden ve baş üzeri aktivitelerden kaçınılmalı.
  • Karın ve bel egzersizlerine 10 hafta sonra başlanabilir. Bu egzersizler sırasında kalça altına ince bir destek koyarak omurga stabilize edilmeli, omurgaya fazla yük bindirilmemeli.
  • Kan sayımı düşük ise yorgunluk ve baş dönmesini önlemek için hareketler yavaş ve yumuşak yapılmalı.
  • Bu dönemde en güvenli egzersizler yürüme ve bisiklet ile yapılan kondisyon egzersizleri oluyor.
  • Yapılan egzersizin kalitesi, sayısından daha önemli. Doğru yapıldığında az sayıda dahi olsa daha fazla yarar sağlıyor.

Meme ameliyatlarından sonra uygulanan programların genellikle uzun soluklu, aşamalı olarak planlanmış olması öneriliyor. Program kişinin fiziksel özelliklerine, iyileşme sürecinin uzunluğuna, cerrahinin tipine ve büyüklüğüne, eşlik eden sistemik sorunlara, kemoterapi ve radyoterapi gibi ek tedavilere göre planlanıyor.

Hastalığa özel egzersizlerin yanı sıra karın kaslarını kuvvetlendirme, omurga dengesi ve bacaklar ile ilgili çalışmalar da yapılıyor. Ardından aerobik ve güçlendirme egzersizleri ile dayanıklılığı artırma, metabolizmayı hızlandırma, kas sıkılığını ve kemik yoğunluğunu yükseltme ile vücut kompozisyonunu geliştirme hedefleniyor.

Meme kanseri ameliyatından sonra kişilerin kas-iskelet sisteminde en sık görülen sorunlar; ağrı, uyuşma, tutukluk, hareket kısıtlılığı, kuvvetsizlik ve şişmelerdir.

Hastaların fiziksel kondisyonları ve iyileşme süreleri farklılık gösteriyor. Bu nedenle egzersiz programları her hastaya özel hazırlanıyor.

Egzersiz Programının Evreleri Neler?

Evre 1: Cerrahiden hemen sonraki dönem. Cerrahiden hemen sonra şişmeyi ve gerginliği azaltmak, ağrı ve gerginliği gidermek, fiziksel ve ruhsal iyileşmeyi sağlamak için temel egzersizlere başlamak şart. Genellikle hafif germe ve kuvvetlendirme egzersizleri ile başlanıyor. Seçilen egzersizlerin günde 2-3 kez yavaş ve nazik biçimde, birkaç tekrar şeklinde yapılması gerekiyor. Ağrı ve gerilimi azaltmak için derin solunum egzersizleri de unutulmamalı. Bu egzersizlere cerrahiden sonra mümkün olan en kısa sürede başlanıyor. Bu dönemde önerilen hareketler şunlar:

 
  • Dirseği açıp kapatmak, bileği çevirmek, avuç açıp kapatmak ilk yapılacak hareketler. Gün içinde bu hareketleri birkaç kez tekrarlamak şişliği azaltıyor.
  • Hareket kolay ve güvenli bir biçimde yapıldıktan sonra 2’şer set olarak devam ediliyor. Her set arasında dinlenme periyodu olmalı.
  • Erken dönemde egzersiz seanslarını uzatmak yerine kısa süreli ancak gün içinde birkaç tekrar şeklinde yapmalı.
  • Üst ekstremite egzersizleri maksimum 3 set, 10 tekrar olarak yapılmalı.
  • Programda her zaman egzersiz öncesi hafif ısınma ve egzersiz sonrası hafif germe olmalı.
  • Kol, gece yastıklarla desteklenerek kalp seviyesi üzerinde tutulmalı.
  • Her gün kısa yürüyüşler yapılmalı.

Evre 2: Cerrahiden 6. haftaya kadar olan zaman dilimini kapsıyor. Yavaş ve kontrollü hareketler kol güçsüzlüğünü ve esneklik kaybını önlemek için yapılıyor. Bu dönemde önerilen hareketler şunlar:

 
  • Derin solunum egzersizleri, ağrı kontrolü ve rahatlama sağlamanın yanı sıra sırt ve göğüs adalelerindeki gerginliği azalttığı için bu dönemde de büyük önem taşıyor.
  • Sık yapılan yavaş yürüyüşler de dayanıklılığı artırıyor ve kas erimesini engelliyor.
  • Egzersiz öncesi ısınma, sonrası germe hareketlerinin yapılması gerekiyor.
  • Yürüme süresi bu dönemde artırılabiliyor.
  • Cerrahi yaralar iyileştikten sonra elastik bant egzersizlerine başlanabiliyor.

Evre 3: Cerrahi sonrasındaki 6-10. hafta arasını oluşturuyor. Daha ileri üst vücut egzersizlerini içeriyor. İyileşme tamamlandığında bacak hareketlerine de başlanabilir. Bu dönemde önerilen hareketler şunlar:

 
  • Daha aktif yürüyüşler yapılabiliyor.
  • 6. haftadan sonra sabit bisiklet ve yüzme, kol ve omuz sağlığı için öneriliyor.
  • Erken dönemde, yüzerken kurbağalama stili öneriliyor. Serbest stil ve sırtüstü yüzme cerrahiden sonra 2 ay yapılmamalı.
  • Lenf nodu çıkarıldıysa veya protez takıldıysa kelebek stilden de kaçınılması gerekiyor.
  • Bu dönemde pilates topu, elastik bantlar, küçük ağırlıklar kullanılabiliyor.
  • Bu egzersizlere, hastanın genel sağlık durumu ve önceki egzersiz deneyimlerine göre karar veriliyor.

Evre 4: Cerrahiden 10. hafta sonrası evreyi kapsayan bu dönem, daha aktif aerobik (dayanıklılık) aktivitelerini içeriyor. Orta yoğunlukta yürüyüş, sabit bisiklet, yavaş basamak çıkma gibi egzersizlere bu dönemde başlanabiliyor. Kuvvet ve esnekliği artırmaya odaklanılıyor. Uzun vadede aerobik, güçlendirme ve esneklik egzersizleri ile devam ediliyor. Yürüme programı sürdürülüyor. İleri egzersiz programına geçmeden önce hastanın doktoru tarafından tekrar değerlendirilmesi gerekiyor. Bu dönemde de pilates topu, elastik bantlar ve küçük ağırlıklar kullanılabiliyor.

Meme Kanseri Sonrası Takip

Meme kanseri tedavisinden sonraki ilk 3 yıl içinde hastaların, ayrıntılı sağlık kontrolleriyle takip edilmeleri gerekiyor.

Meme kanserinin tekrarlama oranı yüzde 30’u lokal yani ameliyat alanında, yüzde 70’i ise uzak organlarda oluyor. Tekrarların çoğu ilk üç yıl içinde görülüyor. Bu nedenle hastanın özellikle ilk üç yılda daha sıkı bir takip altında olması gerekiyor. Takipler genel olarak şu zaman dilimine göre yapılıyor: İlk üç yıl içinde 3 ayda bir, bundan sonraki iki yıl 6 ayda bir, beş yıldan sonra ise yılda bir kez.

Hangi Tetkikler İsteniyor?

Meme kanserli hastalarda belirli aralıklarla tüm vücut kemik sintigrafisi, akciğer grafisi, karaciğer ultrasonografisi ve çeşitli tümör belirteçleri ile alkali fosfataz düzeyleri araştırılıyor ve değerler referans değer olarak kaydediliyor. Hastalardan, gerektiğinde toraks ve batın tomografisi, kemik ağrısı varsa ilgili direkt grafiler ve MRI filmleri ile yine ihtiyaç görülmesi halinde PET-CT gibi genel vücut taramaları istenebiliyor.

Nelere Dikkat Ediliyor?

Kontrol muayenelerinde hastaların şikayetleri sorgulanıyor ve hasta ayrıntılı olarak muayene ediliyor. Yakınması veya şüpheli bir bulgusu olmayan hastalarda hiçbir incelemeye gerek görülmüyor. Ancak şüpheli bulgusu olanlarda bunları aydınlatmaya yönelik ayrıntılı tetkikler yapılıyor. Meme koruyucu cerrahi girişim geçirmiş hastalarda radyoterapi bitiminden 4-6 ay sonra ilk mamografi çekiliyor ve her yıl tekrarlanıyor. Mastektomi geçirenlerde ise hastalıksız memenin her yıl mutlaka radyolojik incelemesi gerekiyor.

Meme kanserinin yeniden nüksetme ihtimaline karşı hastaların tedavi sonrasında da takip edilmeleri gerekiyor. Takipler ilk üç yıl içinde 3 ayda bir, bundan sonraki iki yıl içinde 6 ayda bir, beş yıldan sonra ise yılda bir kez yapılmalı.

Yanlış

Meme kanseri geçiren bir kadın, her yıl kemik taraması, CT taraması ve kan testleri yaptırmalı, röntgen çektirmeli.

Doğru

Bazı vakalarda bu ek testler gerekebilir. En az 5 yıl tekrar kanser olmadan sağlıklı kalabilen kadınlar için sadece yıllık rutin fiziksel muayene ve mamografi öneriliyor. Eğer radyoterapi almışsa her yıl akciğer röntgeni de istenebiliyor.

Meme Kanserinde Erken Tanı ve Korunma

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü ve yaklaşık olarak 8 kadında birinin, hayatının bir döneminde kapısını çalıyor. Oysa erken evrede saptanan meme kanserinin tedavi edilme olasılığı yüzde 100’ e yakın.

Meme Kanseri Ne Kadar Süre Hiç Belirti Vermeden İlerleyebilir?

Acıbadem Maslak ve Bakırköy Hastanesi, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, Kanser üzerine soruları yanıtlıyor.

20 yaşından sonra ayda bir kez her kadının kendi kendini muayene etmesi, yılda bir kez doktora görünmesi ve bazı görüntüleme tetkikleri erken teşhiste büyük önem taşıyor. Kendi kendine meme muayenesi adet bittikten sonraki günler, menopozdaki kadınlarda ayın herhangi bir günü yapılıyor.

Klinik muayene ise 40 yaş sonrası, meme konusunda uzmanlaşmış bir doktor tarafından yılda bir kez yapılıyor. Kişinin ailesinde meme kanseri öyküsü varsa 40 yaş altında da yapılabiliyor. Mamografi yine 40 yaşından sonra uygulanıyor, aile öyküsüne göre daha erken yaşta da önerilebiliyor.

Erkeklerde de meme kanseri görülebiliyor, bu nedenle risk faktörü taşıyan erkekler başta olmak üzere tüm erkeklerin memelerindeki değişimleri iyi gözlemlemesi gerekiyor. Tarama yöntemleriyle meme kanserinde erken tanı rahatlıkla konulabiliyor ve kadınların bu hastalıktan tamamen kurtulmaları sağlanabiliyor.

Meme Kanserinin Erken Teşhisi İçin Önerilen Testler Nelerdir?

Acıbadem Altunizade Hastanesi Onkoloji Uzmanı, Prof. Dr. Başak Oyan Uluç, "Kanser Tarama Testleri" üzerine soruları cevaplıyor.

rken Fark Edersen Çok Şey Fark Eder!

Meme sağlığımızı korumak için farkında olmak yetmez, ertelemeyin, harekete geçin! Elle kendi kendinize muayenenin yanı sıra her yıl düzenli tarama yaptırarak sağlık risklerine karşı önlem alın, erken teşhis imkanı yakalayın…

İyi Huylu Meme Hastalıkları

Memenin İşlevi Nedir?

Memebaşından akıntı geldiğinde, memede ağrı olduğunda, dokunulduğunda kitleler fark edildiğinde ciddiye almak ve doktora başvurmak gerekiyor. Bu belirtiler her zaman kanser anlamına gelmiyor. Yapılan tetkiklerin sonucunda kimi hastalarda kanser tespit edilse de çoğu zaman iyi huylu meme hastalıkları teşhisi konabiliyor.

Memenin İşlevi

Meme; süt bezleri, burada üretilen sütü memebaşına taşıyan kanallar ile bunların arasını dolduran yağ ve bağ dokusundan oluşur. Her meme, kaburgaların üzerindeki göğüs kaslarının önünde bulunur. Memebaşı, areola denen koyu renkli cilt bölgesinin merkezidir. Memeler aynı zamanda lenf denen renksiz sıvıyı taşıyan lenf kanallarını da içerir. Lenf kanalları küçük yuvarlak lenf bezlerine açılır.

Memeye ait lenf bezi grupları, başlıca memeye yakın olan koltukaltında, köprücük kemiğinin üstünde ve sternumun (iman kemiği) yanında bulunur. Lenf bezleri, lenf sisteminde olabilecek bakteri, kanser hücreleri ve diğer zararlı bileşenleri tutar.

Meme Başı Akıntısı

Tek memeden ve tek kanaldan kendiliğinden gelen kanlı veya şeffaf renkli akıntılar, sebebi araştırılması gerekli memebaşı akıntılarını oluşturuyor. Bu durumda hemen doktora başvurulması gerekiyor. Hastaya 35 yaş üzeri ise ultrasonografiye ek mamografi de çektiriliyor. Doktor tarafından muayene bulguları, mamografi ve ultrasonografi gibi görüntüleme tetkikleri de normal bulunabiliyor. Gerekli görülürse manyetik rezonans görüntüleme ve/veya duktografi gibi ek görüntüleme yöntemlerinden faydalanılıyor.

Son yıllarda akıntının geldiği memebaşındaki kanaldan 1 mm'den ince ışıklı bir aletle (duktoskopi) girilerek, kanal içi bir lezyon olup olmadığı araştırılıyor. Bu tür memebaşı akıntılarında üçte iki oranında selim ancak meme kanseri riskini artıran bir lezyon olan intraduktal papillom, ikinci sırada ise yüzde 9-20 oranla kanser saptanıyor.

Meme Başı Akıntısı

Memebaşından masajla veya sıkmakla, her iki memeden ve/veya birden fazla kanaldan, süt rengi ya da yeşil renkli bir akıntı gelmesine normal durumlarda da rastlanabiliyor. Kistik meme yapısında da sıkmakla birden fazla kanaldan gri-yeşil renkli bir akıntı gelebiliyor.

Bu tür her iki memede veya tek memede birçok kanaldan, süt rengi veya yeşil renkli akıntılar gelmesi selim belirtiler olarak değerlendiriliyor. Bu durumlarda doktor tarafından muayenede de normal bulgular saptanırsa, hastanın yaşına göre (35-40 yaş altı) sadece ultrasonografi çektiriliyor, sonuç normalse hasta takip ediliyor. Hastaya akıntıyı provoke etmemesi için meme başını sıkmaması tavsiye ediliyor.

Memede Ağrı

Memede ağrı (mastalji), kadınlarda en sık rastlanan şikayetlerin başında geliyor. Adet öncesi dönemden 2 hafta öncesinde başlayan ve adetin başlamasıyla azalan ağrı, gerilme ve şişkinlik gibi şikayetler en sık rastlanılan durumu oluşturuyor.

Adet dönemleriyle ilişkisiz meme ağrıları ise daha önce geçirilmiş bir meme ameliyatına, göğüs duvarı veya boyun kaslarından kaynaklı yansıyan bir ağrıya, hormonal değişimlere, psikolojik sebeplere, kafein alımına ve diyetle bazı önemli yağ asitlerinin eksik alınmasına bağlı oluşabiliyor.

Detaylı bilgi için tıklayınız.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER