Dünyayı da sonunda tersine çevirdik...
Negatif korkusu yaşayan insanlık korkuyu pozitif yöne çevirdi.
Hayatımızda hep pozitiflikten yanaydık halbuki, ta ki; bu korona belası gelip şeklimizi, şemalimizi ve tüm hayat frekansımızı arapsaçına çevirene değin.
Ya şimdi...
Ters yüz olduk. Kendi kendimizi ablukaya aldık.
Tüm yaşam kulvarlarımız kırmızı alarm halini aldı.
Ne güzelde düzenlemiştik, halbuki hastalerde acil servislarin kademeli müdahale bölümlerini.
Her şey rayına girdi derken, birden nefeslerimize bir toz bulutu girdi.
Belki de bir nevi hayatı silkeleme operasyonuydu bu durum, yada hayata dizayn verme...
Her neyse her şey eskisi gibi değil ve de olmayacak.
Hayata pozitif bakan gözler hayattan korkar oldu.
İnsan faktörünü rafa kaldırıp robotek yaşamları hayatımıza monte etme stratejisi olmasın tüm bu yaşananlar.
Sonrası tüm dünya liderleri ''kandırıldık'' cümlesiniden yola çıkarak ''akıllı projeler''konusunda uzlaşmaya varmaya kalkmasınlar.
Hep senaryolar yazıldı, hep ''dejavu'' hesabı insanlar bir tarafa hipnoz edilmeye çalışıldı. Zamanda yolculuğun bu kadar ucuzlayabileceğini hiç aklımıza getirmedik. Şimdi kara kara akları düşünüp gökkuşağı hikayleri yazmaya çalışıyoruz. Ama nafile bu gidişle yalancı öyküler ile kandırıcı masallar bile yazamayız. Maskelerin gölgesinde beyinlere ulaşamayan oksijen gıdası beynin çeperlerinde tamiri imkansız hasarlar oluşturmaya başladı bile.
Kimi aşıya karşı, kimi aşıya karşı olanlara karşı. Bu arada bildiğimiz ''çarşı'' dahi negatif moduna uydu çekildi bir kenara.
Evler sessiz, mahalleler sedasız, futbol sahaları taraftarsız hiç ama hiç çekilmiyor. Yer bile yerinden oyanamayacak hale geldi.
Öyle ya haberlere bakıyorsun, manşetler bizleri ürküten pozitif hallerde...
Gazeteler hakeza, köşe yazarları ve yorumcular in ve cinin top koşturduğu alanlardaymışçasına insanlardan bihaber yazılar kaleme alıyorlar. Bizi ''kimler okuyor'' acaba diyen bir yazar zümresi dahi kalmadı. Herkes kendi egosunu tatmin edebilmek için köşelerde cirit atıyor. Bu arada sadece birbirlerini okuyup birbirlerini eleştiren aktif yazarlarada rastlıyoruz.
Sofrada ekmek istemeyen ama her fırsatta ekmek kavgası veren bir durumun hikayesini yazan biçare gibi olduk.
İki rekat namazı dizilerin reklam arasına sığdıran tembel adamlara döndük.
Yarın kahvaltıda ekmek alabilecek param var mı diye düşünüp, akşama da Toki'den nasıl ev alabilirim diye hesaplar içinde kaybolan bir neslin ayak sesleri yeri göğü inletiyor oldu.
Onu yedirmem, buna nefes aldırmam derken; nefesimizin gün geçtikçe kesildiğinin farkına bile varamadık.
Galiba eşkiya dünyaya hükümran oluyor.
Bizler alkışlamasakta, negatif halde tren istasyonunda sevgili bekleyen moda girdik.
-
-