Medyadan görev yaptığı hastaneden hasta olarak taburcu edildiği haberini okumuş ve izlemiş olabilirsiniz. Şimdi okuyacaklarınız ise korku ve pişmanlık gibi daha önce hiç paylaşmadığı duyguları olacak. Tutluoğlu, evinin konforunda ailesinin de desteğiyle eski gücünü kazanacağı günlerin gelmesini beklerken hem o süreci anlatıyor hem de dersler çıkarıp yaşamının bu yeni dönemine dair kendisini de şaşırtan şeyler paylaşıyor. Habertürk Sağlık Yazarı Ceyda Erenoğlu’nun haberi.
Telefon röportajımız demleme çay sohbeti ile başladı. Yorgun olabileceğini düşünüp daha geç bir saatte konuşabileceğimizi söylediğimde aldığım yanıt şaşırtıcıydı. “Evet gece hiç uyumadım” deyince düşündüm ki ağrısı veya başka bir sıkıntısı var. O ise nedenin demleme çay olduğunu söyledi. Hastanede kaldığı süre içinde demleme çayı çok özleyince evinde gece gündüz içmeye doyamamış ve sonuçta uykusu kaçmış. Malum Covıd-19 sadece hastalık korkusu yaşatmıyor. Hastane kafeleri de dahil her yer de önlemler artırılıp demleme çayın yerini poşet çay alınca bu bazılarımız için kabul edilemez olabiliyor.
"KIZIM DA COVİD-19 GEÇİRDİ"
Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu evli ve iki çocuk babası bir hekim. Ne ilginçtir ki İspanya’da yüksek lisans yapan kızı da kendisinden bir süre önce Covıd-19 olmuş, “Kızım 45 gündür bizden uzakta evinde kapalı yaşıyor. Hastalığı hafif semptomlarla geçirse de ben asıl onun için endişeleniyor ve sürekli yapması gerekenler konusunda uyarılarda bulunuyordum. Düşünsenize ne uçak ne de başka bir yolu var ulaşmanın. Öyle kötü bir çaresizlik yaşıyor ki insan böyle durumlarda” diyor. Sonra kızından kendisine geçiyoruz. Hastalık sürecinde hayatı nasıl sorguladığını anlatıyor; “Hastalar yaşamımın önceliğiydi. Kendimi mesleğime adamıştım adeta. Oysa sağlığım olmayınca hastalarıma da zaman ayıramayacağımı bilmem ve ona göre davranmam gerekirdi. Kendimi ve ailemi ihmal etmemeliydim. Spor yapmadım, kiloma dikkat etmedim ve bu konularda bilinçsiz bir yaşam sürdüm” cümlesi bundan duyduğu pişmanlığın göstergesi sanki.
"KORKSAM DA COVID-19 HASTALARINI TEDAVİ ETMEYİ SÜRDÜRECEĞİM"
Peki ya şimdi? Bir ay kadar evinde dinlenip güç kazanacağını söylüyor. Sonra? Sonrasında kilo vermeyi (Tedavi sürecinde 9 kg vermiş ve bunu devam ettirme arzusunda) düzenli yürüyüş yapmayı, müziğe yatkınlığı olmasa da bateri çalmayı öğrenmek istiyor. Peki ya işi? “Bir ayın sonunda döneceğim” derken herkesin merak ettiği soruyu soruyorum. “İşinize döndüğünüzde Covıd-19’lu hastalarla karşılaşmaktan korkuyor musunuz?” Açık yüreklilikle, “Evet korkuyorum” diyor ve bağışıklık kazanmayla ilgili bilgilerin henüz netlik kazanmadığını söylüyor. “Yaşadıklarımdan sonra tekrar o günleri tecrübe etmeyi hiç istemem” cümlesi endişelendirirken; “ Korksam da en sevdiğim şey olan işimi yapmaya devam edeceğim” cümlesi duygulandırıyor.
Sonra da Covıd-19 hastalığıyla olan tanışıklığını ve yaşadıklarını anlatıyor:
YÜZYILIN OLAYI
Covid-19 salgını başladıktan sonra bir hekim olarak hastalığın bulaş hızı ve öldürücülüğü konusundaki tehlikenin farkındaydım. Buna rağmen bu noktaya geleceğini tahmin edemediğimi itiraf etmeliyim. Kontrolünün mümkün olacağını düşünmüş ama pek çokları gibi ben de yanılmıştım. Bu pandemi bana göre yüzyılın olayı. Tesadüf mü bilmiyorum ama dünyada 20’li yıllarda hep böyle salgınlara rastlanıyor. Siz de araştırırsanız böyle olduğunu göreceksiniz. 1720, 1820, 1920 şimdi de 2020.
"HASTALIĞA YAKALANMA SEBEBİMİ TAHMİN EDİYORUM"
İlk vaka açıklandığında şüpheli hasta sayımı çok artmıştı ve o dönemde teste ulaşmak zordu. Hep Covıd-19’lu hasta muayenesi yapıyordum. Her ne kadar cerrahi maske ve hava yoluyla özel bir yüz temizleme cihazı kullansam da hastalığa hangi nedenle yakalandığımı tahmin ediyorum. Çok sayıda aile muayenesi yaptığım anlardan birinde muayenesini bitirdiğim hastadan sonra el yıkamam gerekirken aynı odada bulunan diğer hastamın muayenesine geçip elimi yıkamayı ihmal etmiş olabilirim.
"84 YAŞINDAKİ ANNEME BULAŞMIŞ OLABİLİR DİYE ÇOK KORKTUM"
Etrafın Covıd-19 hastalarıyla dolu olduğu günlerden birinde 4 ya da 5 gün hasta muayene ettim. Sonra bir gece aniden ateşim yükseldi. Ne olabileceğini tahmin ettiğim için evde kendimi izole ettim. Konudan eşime bahsettiğimde paniğe kapılmadı. Çünkü o da ben de hastalığımın ağır seyretmesini beklemiyorduk. Sabah olunca valizimi hazırlayıp hastaneme gittim. Çekilen akciğer tomografisinden Covıd-19 olduğum ortaya çıktı. Buna karşın yaptırdığım test negatif çıkmıştı. 3 gün sonra yapılan 2. testim de negatif çıktı. Bu, yeterli derinlikte örnek alınmayınca ve virüs yükü fazla olmayınca karşılaşılabilen bir durum. Hastalığın erken dönemlerinde de olabiliyor. Hastalıkla enfekte olduğumu anladığımda ilk aklıma gelen 2-5 gün arasında kimlerle temas ettiğim oldu. Temas ettiklerim arasında 84 yaşındaki annem de vardı. Şükür ki hastalanmadı. Yanıldığım şey bu hastalığı kolay atlatacağımı düşünmemdi. Hastalık sürecinde herkese pozitif mesajlarımla moral vermeyi hedeflerken başıma geleceklerden haberim yoktu.
"HASTANEDEKİ 12. GÜNDE AĞIRLAŞTIM"
Hastaneye yatırılışımın 12. gününde ağırlaştım ve nefes darlığı sorunu yaşamaya başladım. En yüksek dereceden oksijen almam da yetmedi. O dönemde kullanılan ilaçlar yetersiz kaldı ve oksijen seviyemde yükselme olmadı. Yoğun bakım süreci gerektiğini anlamıştım. Tedavimle ilgilenen doktor arkadaşlar da yoğun bakıma ihtiyacım olduğunu söylediler. Ne düşündüğümü sorduklarında bir an karar veremeyip kısa bir izin istedim. Oysa düşünmeye gerek yoktu. Benim durumumda olan bir hasta elbette yoğun bakıma alınacaktı. Hastalarım için ne istersem kendim için de aynısını yapmalıydım. Yaklaşık 15 dakika sonra yoğun bakım servisine yatırılmayı kabul ettim.
"YOĞUN BAKIMDA 12 GÜN UYUTULDUM"
Burada bana çok kuvvetli bir tedavi protokolü uyguladılar. İlaçların ve destek tedavilerin yanında ilk günlerde 2 kez kök hücre ve 5 kez de plazmaferez (kanın sıvı kısmındaki zararlı maddelerin elemine edilmesi) tedavisi uygulanmasına rağmen ilk günlerde durumum düzeleceğine daha kötüye gidip her iki akciğerimi de tamamen iltihap kaplamıştı. Yoğun bakımda tam 12 gün uyutuldum. 13. gün uyandırıldığımda ‘Bana kortizon yapın’ diye bağırmışım. O sırada rüyamda nefes alamıyordum. Ben böyle bir tepki gösterince, yoğun bakım doktorları ‘Hoca herhalde bir şey hissetti’ deyip kortizon uygulamışlar. Anlatmak istediğim şu; Bu süreçte hayallerle gerçekler birbirine giriyor. Ben de hayallerle ve gerçekler arasında gidip geldim bir süre. Örneğin bir gün gri elbiseli albino bir genç kızın hastanede ayak ucumda yattığını görüp üzüldüğümü ve “Olur mu! Hemen bir yer bulalım kendisine” diye endişelenip yer aramaya başladığımı hatırlıyorum. Tabii bu da bir rüyaydı…
"YÜZDE 50 ÖLÜM RİSKİM VARDI"
Yoğun bakımda uyutulmaya hazırlandığımda yüzde 50 olasılıkla oradan bir daha çıkamayacağıma inanmıştım. Sonradan durumumun ağırlaşması üzerine bu riskin daha da yükseldiğini ve beni kaybetme endişesi yaşadıklarını öğrendim. Tedaviye yanıtsızlık ve daha kötüye gitme nedeniyle yoğun bakımdaki doktorlarım bile beni kaybedeceklerini düşünmüşler. Belki bu süreçte ölümden korkup korkmadığımı merak etmişsinizdir. Hemen söyleyeyim “Hayır korkmadım! Hala da korkmuyorum. Bu süreci öyle hızlı yaşadım ve yoğun bakıma öyle hızlı gittim ki geride kalacakları bile düşünecek zamanım olmadı.
"GÖZYAŞLARIMI TUTAMADIĞIM ZAMANLAR OLDU"
Bu dönemde gördüğüm ilgi ve alakaya inanamadım. “Ne çok sevenim varmış!” dedim kendi kendime. Anladım ki bu her şeyden daha değerliymiş. Her dinden ve her dilden hastamın yaptıkları gözlerimi yaşarttı. Hepsi kendi inançlarına göre dua ve iyi dilekleriyle destek oldular bana. Tüm hastane süreci boyunca ailemi görememek ve kızımdan uzak olmak çok zorladı. Ailem ben yoğun bakımdayken çok zor günler geçirmiş. Eşimin geçmişte hiç olmamasına karşın aşırı stres nedenli olduğu düşünülen ve kortizon kullanmayı gerektiren alerjik reaksiyonları hala devam ediyor.16 yaşındaki oğlumla ilk karşılaştığımda bana metanetle “Nasılsın baba” diye sorduğu anda kendimi tutamayarak ağladığımı hiç unutmayacağım. Yakınlarımın ve hastalarımın bu zorlu süreçte gözyaşları ve dualarıyla yanımda olmalarını da…
"MERDİVEN İNİP ÇIKAMIYORUM"
Yüksek doz kortizon nedeniyle hala sıkıntılarım var. Örneğin merdiven inip çıkamıyor, oturup kalkarken ve yürürken zorlanıyorum. Yoğun bakımdan iki gün önce de çıkarılabilirdim ama refakate ihtiyacım vardı. Bu süreçte sağlık çalışanı arkadaşlarım o kadar meşgullerdi ki bana sağlıklı biri değil, sadece bir Covıd-19 hastası refakat edebilirdi. Refakatçi kişiyi riskten korumak adına iki gün daha yoğun bakım servisinde tutulmama karar verildi. Tuvalelete gitmek gibi zaruri ihtiyaçlarımı karşılar hale gelince çıkarıldım.
"HASTANE YEMEKLERİNDEN BIKMIŞTIM"
Eve dönmek çok güzel bir duygu. 30 gün ailemi görememiş ve risk olabileceği için kimseyle görüşmemiştim. Sadece özel kıyafetli doktor ve hemşireler vardı hayatımda. Kapalı bir odada kimseyi görmeden yaşamaktan ve hastane yemeklerinden sonra evimin sıcaklığı çok iyi geldi. En çok kuru fasülye ve sarmayı özledim. En büyük hastalık risklerimin obezite ve yüksek tansiyon, en büyük şansımın ise sigara içmemek olduğuna inanıyorum. Sigara içmenin hastalığa etkisini düşündüğümde, ‘Eğer içseydim kurtulamazdım’ düşüncesindeyim.
"GÖZÜMÜN ÖNÜNDEN GİTMEYEN YÜZ"
Yoğun bakımda can çekişirken dış dünyada yaşananlardan haberiniz olmuyor. Kendime geldiğimde bilmediğim şeyler öğrendim. Örneğin çok değerli bir hekim olan Cemil Taşçıoğlu hocamızın vefatını duydum. Bir başka üzüntüm ise hastanemizin muhasebe servisinde çalışan 30’lu yaşlarındaki genç bir arkadaşımızın kaybı oldu. İmmün yetmezliği hastası bu kızımızı muayene edip hastaneye yatırmıştım. Hayatını kaybettiğini duyunca çok şaşırdım. İnanın yüzü gözümün önünden hiç gitmiyor.
"SAĞLIK ÇALIŞANLARI BİZİM KAHRAMANLARIMIZ"
Sağlık çalışanlarının ne kadar özveriyle görev yaptıklarını en iyi bilenlerdenim. Buna rağmen bu süreçteki fedakarlıklarına inanamadım. Hemşire arkadaşlar Covid-19 hastalarıyla ilgilenirken nasıl bir risk altında olduklarını biliyor ve hasta olacaklarını bile bile inanılmaz bir çalışma azmi gösteriyorlardı. Hasta olanların yerine hemen yenileri geliyor ve hizmet aksamasın diye adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Hayata dönmemi sağlayan tüm nu insanların haklarının ödenmeyeceğini düşünüyorum.
"ALDIĞIMIZ ÖNLEMLER YAŞAM TARZIMIZ OLMALI"
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanıyorum. Pandemi konusunda Temmuz veya Ağustos’ ta büyük bir rahatlama bekliyorum. Biz bu mikropla karşılaştık, tanıştık ve çok değerli insanlarımızı kaybettik. Bence bu virüsün doğal seyri devam edecek ve süreçte yine kayıplarımız olacak. İlerleyen dönemde eğer virüs mutasyona uğrarsa yaşadığımıza benzer ağırlıkta pandemilerle karşılaşma durumumuz olabilir. Bu nedenle şu anda aldığımız önlemler yaşam tarzımız olmalı.