banner45

Suskunluğun Gizemi...

Germ ü serdine bakılmaz bu fena dünyanın

Eyleme vaktini zayi deme kış yaz, oku yaz.

Fani dünyanın sıcağına soğuğuna sıkıntısına bakma vaktini zayi etme oku yaz diyor Sümbülzade Vehbi…

İnsan bazı şeyleri yaşadığı hayatın içinden, bazılarını da okuduklarından öğreniyor. Eskilerin deyişiyle tecdid-i gayret, gayreti yenileme için yaptığımız bir tatil aralığında okumuş olduğum bir kitapta kültür tarihimizde insanımızı dikkatli konuşmaya teşvik eden, sükutun önemini, susmanın erdemini anlatan birkaç kıssayı sizlerle paylaşmak istedik…

Bir şeyh efendi, yaya olarak uzunca bir yola gidecektir. Yolu iyi bilmemektedir. Dostu olan başka bir şeyhi ziyaret edip ona durumunu arz eder. O da bir müridini yol gösterici olarak (Reh nüma) verir. Önce refik, bade’l-tarik derler önce yol arkadaşı, sonra yol. Yola çıkılır. Zaman geçer, geri dönerler. Şeyh efendi teşekkürle teslim eder müridi. O arada ev sahibi sorar: ‘Bizim çocuğu nasıl buldunuz?’ ‘Biraz geveze’ der. Misafir. Karşı taraf ‘Ne densizlik etti efendim?’ diye sorunca ‘Adını sordum, soyadını da söyledi’ der.

Bir diğer kıssamız; Profesör konferans vermek için salona girmiş. Salonda tek kişi. Salon bomboş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen Profesör salonda ki tek kişiye sormuş…

-Salonda tek kişi sensin. Konferansı vereyim mi vermeyeyim mi. Seyis olan o tek kişi cevap vermiş: ‘Hocam ben basit bir adamım, seyisim atlara bakarım. Bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gittiğimde tek bir atım dahi olsa yine de onu beslerdim.

Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlar. İki saatin üzerinde konuşur konferanstan sonra kendini mutlu hisseder dinleyicisinin de konferansının çok iyi olduğunu onaylamasını isteyerek sorar:

-Konuşmayı nasıl buldun?

Seyis cevap vermiş: Hocam sana daha önce at bakıcısı olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Eğer ahıra gittiğimde, tek bir atım dahi olsa yine de onu beslerdim ama elimde ki tüm yemi de ona verip hayvanı çatlatmazdım.’

Sözün az olması ve israf edilmemesi gerektiğine dair sözler çoktur kültürümüzde; ‘Ya hayır söyle ya da sus’ ‘Söz gümüşse Sükut altındır.’ ‘Söz söyleyene kadar senin esirin; ağzından çıktıktan sonra sen onun esirisin’.

Sühan terk-i edebdür sine-safan-ı muhabbetde

Miyan-ı aşık-u maşukda güft u şinid olmaz.

Günümüz Türkçesiyle ilk dizede ‘Saf sineli, iyi niyetli güzel insanlar arasında söz edepsizlik sayılır’ ikinci dize ise şöyle ‘Aşıkla maşuk arasında ne söylemek ne dinlemek vardır’.

Anlatılmak istenen kalpten kalbe giden bir yolun olduğu, gönülden gönüle anlaşırken söze hacet olmadığı. Neşet Ertaş da öyle demiyor mu? ‘Gönül Dağı’ Şiirinde.  ‘Gönülden gönüle gider yol gizli gizli’.

Dünya denen bu mükemmel mekanda yaşayan tüm canlıların insanların, hayvanların, bitkilerin kendilerine has iletişim tarzları vardır. İnsan düşünen ve konuşan bir canlı. Bu özelliği insan oğluna bir üstünlük sağlamış ama bir de sorumluluk yüklemiştir. ‘Eline, beline, diline sahip ol’ uyarısının içinde dile sahip olmak, konuşmayı kontrol altına almak pek kolay bir meziyet değildir. Çünkü atalarımız ona da açıklık getirmiş ‘Dilin kemiği yoktur’ demişler kutsal kitaplar bilge insanlar da ‘Susan kurtulmuştur’ yönünde bir uyarıda bulunmuşlardır.

Günümüzün adı konulmamış hastalıklarından biri de boş ve gereksiz konuşmaktır. Kimi insanlar kendisini ilgilendirsin ilgilendirmesin her şeyi sorup, gereksiz uzun uzun konuşup hem kendilerini hem de karşısındakini yorar ve bıktırır. Günümüz insanının en fazla zorlandığı konulardan biri dilini tutamamasıdır. Sağlık, huzur, mutluluğu arzulayanlar öncelikle duygu düşünce ve dillerini korumak zorundadırlar huzur ve mutluluğun sırrı dile sahip olmaktan geçmektedir. Dilini tutan düşüncelerine hakim olur. Nefsini kontrol eder ve sağlam bir kişilik ve karakter kazanır. ‘Erdemin başı dildir’ atasözü bu gerçeği vurgular.

Sözün geçer akçe olduğu günümüzde susmanın erdeminden bahsetmenin biraz garip karşılanacağını biliyoruz. Biz yerinde susmanın güzelliğini anlatmaya çalıştık yoksa konuşmanın erdemini göz ardı edemeyiz ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ gibi toplumsal uyarıları içeren cümleleri unutmuş değiliz. Sadece sevda, inanç, erdem gibi güzelliklerin suskunluluğun gizeminde saklı olduğunu hatırlattık.

Biz susmanın tasavvufi tarafını seviyoruz ‘Susmak dostluk alameti, yakınlık ve tanıdıklık işareti… Yabancıya hal anlatma sıkleti yok dostların yanında, dost halden anlar, dostların yanında rahatça susulur. Yanında susabildiğim dostlara şükür. Yanımda susan dostlara şükür!’

‘Susmak güzel… En güzel dostluk konuşmadan anlaşılandır; en güzel iletişim sessizliktir’

Ez cümle konuşma ve susmak arasında ki denge doğru kurulmalıdır. En doğru olan aklı selim insanlara özgü olan susmayı ve dinlemeyi tercih etmektir. Gerektiğinde de özüyle, gözüyle yüzüyle ve sözüyle tepki koymaktır. Ancak susmanın şöyle bir güzelliği olsa gerek ‘Susmak, hoyrat tepkiler koymak yerine asil cevaplar vermektir sessizce…’

‘Cahilin kalbi dilinde, alimin dili kalbindedir’

YORUM EKLE