Bin yıllık Türk şiirini kûfî yazı ve özgün renklerle buluşturan Kurt, aynı zamanda bin yılık Türk şiirini Türkiye’de ilk kez heykele taşıdı. Beylerbeyi’ndeki atölyesinde çalışmalarına devam eden, gelenekselden beslenen, çağdaş çalışmalarıyla dikkat çeken multidisipliner sanatçı Murat Kurt Deniz Bank Sanat Galerisinde sanatseverlerle buluştu.
Misafirlerin büyük ilgisini çeken sanat eserleri hakkında doyurucu açıklamalar yapan sanatçı Murat Kurt, bin yıllık Türk şiirinden besleniyorum. Karacaoğlan’dan, Yunus’tan Fuzuli’den tutun Fatih’e, Yavuz’a, Kanuni’ye, Nazım Hikmet’e kadar aklınıza kim geliyorsa… Bizim bin yıllık yazı sanatımızı görsel sanata dönüştürüyorum. Uçsuz, bucaksız dehşet bir dünya… Sadece Yunus’u boyamaya hatta Yunus’un bir beytini boyamaya kalksanız, binlerce farklı sanat eseri üretebilirsiniz. Türk şiirini birçok farklı malzemeyle görsel sanata, resim ve heykele dönüştürebiliriz.
On yıldan fazla zaman dilimi Yunus ve Fuzuli boyamak istedim. Bu iki ismin şiirlerini görsel sanata nasıl dönüştürürüm, onun derdini taşıdım.
Sonra birgün Amasya’daki Beyazıt Paşa Camisinde kûfî yazıyı ve optik kûfî yazıyı gördüm, Kûfî yazıyı gördüğümde çok etkilendim, hem çok ilkel hem çok çağdaş. Direkt aklıma Picasso’nun kübizmini getirdi. Hatta geçen aylarda Picasso’nun da kûfî yazıya kayıtsız kalmadığını, kûfî yazıyla tasarımlar yaptığını gördüm.
Kûfî yazı hem çok çağdaş hem çok ilkel. Anadolu Selçuklu, Semerkant, Buhara demek kûfî yazı demek. Türk ana yurduna bir gönderme de var orada, ne kadar çağdaş işler çıktığını eserlerde de görüyorsunuz.
Sanatçı kendi bulunduğu topraktan beslenmeli ve bir şekilde köklerine bağlı olmalı. Düşünsenize New York’tan misafiriniz geliyor, misafirinizi hamburgerciye götürüyorsunuz. New York’tan gelen insanlar hamburgeri değil sizin köyde fırına sürdüğünüz somun ekmeği yemek isterler. İnsanlara sanatla, özellikle çağdaş sanatla alakalı bunu yaptığımızı düşünüyorum; insanları hamburgerciye götürüyoruz.
Entelektüellikten ödün verdim diyemem ama İstanbul’a geldiğimde sanat ve resim dünyasında o entelektüelliği sayılı isimler dışında çok görmediğimi düşünüyorum. Amasya’da daha kibar bir adamdım, kitaplardan öğrendiğim şeyle hayatı yaşamaya çalışıyordum. Buraya geldiğimde durumun kitaplarda anlatıldığı gibi olmadığını gördüm, özellikle de galericiler nezdinde. Gerçekten iyi olan çok az galerici var.
Ayyam adında bir galeri var. Suriyeli iki iş insanının kurduğu, sadece Suriyeli sanatçıların işlerini satan bir galeri. Şu anda kaç tane var bilmiyorum. Dubai’de, Beyrut’ta ve Londra’da var.
Bizde böyle bir sistem yok, dünyanın hiçbir yerinde sadece Türk sanatçıların eserini satan bir galeri sistemi göremezsiniz. Bu bile aslında benim söylediğimin ete kemiğe bürünmüş hâli. Burada müzeler açılıyor, birçok şey yapılıyor ama Türk sanatçılarını uluslararası arenaya taşıyacak şu ana kadar bir etkinlik görmedim.
Contemporary için çok güzel şeyler söyleyebilirim, Contemporary’nin Türk sanatını çok hızlı dönüştürdüğünü düşünüyorum. Empresyonist resimlerden, portrelerden, bir anda çağdaş sanat denen bir mevzu varmış, Contemporary bizi bununla tanıştırdı. Türk resmini bir anda başka bir hâle büründürdü.