Duayen gazeteci Yılmaz Özdil yine düştüğü çıkmazdan başkalarından alıntılarla kurtulmak istiyor. Bir miktar dini bilgisiyle ahkam kesenlerin, bocaladıklarında Hz.Muhammed ve evliyaların sözlerinden kendine kalkan yapması gibi.
Bizler zaten ‘’oku’’ diye başlayan bir ilahi kitabın ışığında doğduğunda kulağına ''ezan'' okunan milletiz…
Bir günde kendi aklınca bir şeyler yazsa ''helal be'' diyeceğim. Adamın yazdıklarını oku oku dur. Bir tane kendince fikriyatının yokluğu alenen gözler önüne seriliyor…
Bir insanın duruşu objektife poz vermekle gerçekleşmez. Duruşun fiziksellikten ziyade yürek işi olduğunu herkes bilir, ama zati alileri hala bunun farkında değil.
Yazarlığın ''maskeli balosu'' ne yazık ki bizim dönemimize denk geldi. Üretmeye çalışıyoruz lakin, araya giren israf edebiyatı bizim hedefe varmamızı geciktiriyor dostlar.
Eleştirmek ve hataları gün yüzüne çıkarmak geleceğin inşası için bir önsöz niteliğinde olmalıdır. Dedikodu tarzında değil, mimari ustalığında olmalıdır.
Evet bazen okumak gerekir ki, ne yazdığını anlayabilesin. Yada bilmediğin konularda bilgi hazinene artılar katasın.
Okuduklarını kendi açıklarını kapatmak için kullanmak ise hırsızlığın değişik bir versiyonu.
Bazen gençliğe üzülüyorum, hem de çok…
Kendilerini vitrinlerde anlı şanlı gösterenler, ne yazık ki gençliği kandırıyor, gençliğin aydınlık geleceğine karanlık senaryolar ekliyorlar.
Üretmeyi değil çalmayı...
Eleştiriyi değil, gammazlamayı...
Sabrı değil, çirkefliği...
İlmi değil, bencilliği...
İnancı değil, başıboşluğu...
Sorup öğrenmeyi değil, direk yargılamayı...
VarlığI değil, yokluğu dikta ediyorlar…
Sonrası ablukaya alınmış bir beyin ordusu karşımıza çıkıyor.
Bu konuda ne kadar çabalasalar da gençlik bunca yanlışın içinde bocalasa dahi, doğruları gün yüzüne çıkaracaktır. Benim Türk Gençliği'ne inancım tamdır.
Buna hırsızlık yapan gazetecilerin varlığına inandığım kadar inanıyorum.
Selametle…