Naci Konyar
Kendini yazmaya adayanların okuma tiryakiliği sadece bir alışkanlık değildir. Bir gayeye yönelik zevk, keyif ve bir sadakat göstergesidir. Okumak yazmakla birlikte olduğunda anlamını buluyor. Mütevazı kitaplığımın raflarına okuyup da sıraladığım 27 adet Mustafa Kutlu hikayesi de zevk ve keyifle okuduğum, içinde kendimizi bulduğumuz ayrıca bir yazma heveskarı olarak denemelerime alıntı yaptığım, kaybından üzüntü duyduğumuz değerlerimizi, kültürümüzü, geleneklerimizi, kökü mazide olan atiyi kısaca bizi anlatan hikayelerin kitaplarıdır.
Değerler bir topluma amaç ve yön tayin eden olgulardır. Dünyada meydana gelen değişimler ve modernleşme nedeniyle değerlerin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması, toplumların varlıklarını korumaları açısından önemlidir Mustafa Kutlu’nun çıkan her kitabını alıp zevkle okuyuşumuzun altında yatan da yazarın bu özelliğindendir. O yok olmaya yüz tutan değerleri savunmuş, ona ağıt yakmıştır. Ağıt yaktığı değerler kanaat, rıza, paylaşma gibi değerlerdir.
Evet sehl-i mümteni sanatının çağımızdaki ismidir Mustafa Kutlu. Kente bakışı Anadolu’dandır. Kenti Anadolu’nun değerleri ile inceler ve eleştirilerini bir taşralı yazar gözüyle yapar. Yoksulluk, gecekondulaşma, işsizlik gibi olumsuzluklar, büyük kentlere göç sonucu bireylerin yabancılaşma, yalnızlık, sosyal dışlanma gibi sorunları ayrıntılı olarak yer alır hikayelerinde.
Mustafa Kutlu Türk toplumunun değişim ve dönüşümünü anlatmak suretiyle toplumda meydana gelen kültürel, kimliksel yozlaşmalara dikkat çeker. Menfi manada ki değişim ve dönüşümleri örnek göstererek kırsal hayatın güzelliklerini vurgular. Hikayelerinde köyden kente göçen insanların dramını ‘Ben kendi türküsünü söyleyen bir yazarım’ cümlesiyle anlatmıştır. Üslubunun üzerinizde yarattığı etkisiyle onun hikayelerini keyif alarak okursunuz. Mustafa Kutlu hikayeleriyle okuyucularına ‘Edebiyat Neşesi’ tattıran bir yazardır.
Gelin ‘Kara Kaplı Defter’ime onun hikayelerinden not aldığım kendimce Sehl-i mümteni, berceste olarak değerlendirdiğim bazı cümlelerini paylaşalım;
‘Rüzgarlı Pazar’ kitabında yoksulu şöyle anlatmıştır:
‘Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır, kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur, kimseler bakmaz; baksa da başını çevirip gider.’
Yine aynı kitapta İstanbul’da varoşlarda yaşayan çocukları anlatır;
‘Onlar sokaklardan kağıt toplayan, ayakkabı boyayan, simit satan, dört yol ağzında duran arabalara kağıt mendil taşıyan; tükenmiş, dibe vurmuş ailelerin çocukları’
Yazar; ‘Tahir Sami Beyin Özel Hayatı’ kitabında marketlerde bulamadıklarını anlatır.
‘Ah bu eski dünyanın dükkanları. Maddi alışverişten çok belki de manevi alışverişin yapıldığı yerler; dostluğun, arkadaşlığın sohbetin koyulaştığı yerler.’
Yine aynı kitaptan kahır ve dertlenme cümleleri vardır;
‘Bu memlekette niçin emeğin değeri, sabrın meyvesi, hasbi çalışmanın semeresi alınmıyor. Bu memleket kendi kozasını örenlere niçin hiç kıymet vermiyor. Hadi bunlar bir yana, ben bir yana yahu insan kitap kıymeti bilir. Kitaba önem vermeyen toplum nasıl ayakta kalır, nasıl yaşar.’
‘Kapıları açmak’ kitabında yazar ‘Sen zanneder misin ki, benim hep elemlerim/Heyhat ben nevaib-i eyyam-ı inlerim. (Sanılmasın ki ben kendi acılarımı dile getiriyorum. Dediklerim günün dertleridir) diyen Tevfik Fikret gibi günümüzün dertlerini dile getirir;
‘Artık ne büyük ne küçük, ne akraba ne hısım, ne komşu, ne hürmet, ne merhamet ne şefkat, ne haysiyet ne mürüvvet, ne feragat ne sevgi ne de saygı kaldı. Para hepsinin yerini aldı.’
‘Huzursuz Bacak’ kitabında ki mesajı da doyuramadıklarımızadır;
‘Onların vardığı netice ‘Tüketim ekonomisi’ ise; benim teklifim ‘Kanaat Ekonomisi’dir
‘Akasya Mandolin’ kitabında hüzne sebep şeyler söyler;
‘Son yıllarda şehir kültürü ile ilgili yazılar, kitaplar arttı. Bizler, yani çocukluğunu ellili yıllarda yaşayan nesiller, asırlardır sürüp gelmiş ve fakat artık son demlerini yaşayan o geleneksel hayatın son şahitleri olduk. Yıkılmaya yüz tutan son evlerde yaşadık, o dönemin son temsilcilerini gördük. Son büyülü günleri bütün trajedisi ile tattık. Bizim çocuklarımız için artık o günler bir daha geri gelmeyecek ve yaşanmayacak. İp koptu, yeni nesiller başka bir dünyaya gözlerini açtılar’.
Eskinin bir nevi medyası idi hikayeler. Biz sevgimizi, nefretimizi, acıları, öğütleri, ibretleri hikayelerle anlatmışız birbirimize. Tecrübe ve birikimleri anlatmak için hikayeleri aracı kılmışız.
İlkokul yıllarında bize merhameti öğreten Kemalettin Tuğcu ile hikayeleri tanımış ve sevmişiz. Mustafa Kutlu zamanımızın hikayecisidir. O yerli bir ruh ve kültür ile yaşanan toplumsal bozuklukları iyimser gözlerle hikmetler devşirip kalplere hitap eden Yunus gönüllü bir yazardır. Onun eserlerinde sevgi saygı fedakarlık hoşgörü doğruluk adalet iyilik sabır gibi değerler bu ruhun eserlerine olan yansımasıdır.
Değerli yazarımızın daha nice hikayelerini tanımak ve okumak dileğimizdir.
ZAMANIMIZIN HİKAYECİSİ…
Paylaş