banner45

2020’NİN ARDINDAN…

Bir sıkıntılı yılın sonuna doğru gelirken edebiyat heveskârı dostlarla Cuvapçı Memet Aga’yı temizlik maske mesafe şartlarını da gözeterek ziyaret edelim istedik. Elimiz boş gitmek olmazdı. Bizleri kapıda karşılayan Memet Aga elimizdekileri görünce “ Evladım, her ziyaretinizde beni hediyesiz bırakmıyorsunuz ancak bundan sonra böyle şeyler getirmekten sizi men ediyorum. Eğer getirirseniz sohbetlerimiz hasbi olmaktan çıkar.” Diyerek kapıda bizlere ilk dersimizi veriyordu.

Sohbetimizin ilk sorusu 2020 yılı için neler söylersiniz oldu. Memet Aga her zamanki gibi sorumuza “bak evladımla” başlayarak sohbeti araladı.

Sorunuza iki ayrı manzum dizeyle cevap vermek isterim. Yılbaşının yaklaşan günlerinde hep aklıma Mehmet Kaplan hocanın dörtlüğü gelir; “ Çok isterdim amma bitmemesini/Ne çare bu yılda tez bitti gitti/Sanmayın yalınız elbisemizi/Bizi de bir hayli eskitti gitti.”

Rahmetli Kaplan hoca bu şiiri 2020 yılında yazsaydı ilk iki mısraını böyle yazmayacağı kesindi. Dünyayı ve ülkemizi saran pandemi yaşayanlara bu yılın biran önce gitmesini söylettiriyor. Pozitif kelimesini bilirsiniz günlük hayatımızda sıkça kullandığımız Fransızca kökenli bir kelime. Olumlu anlamında kullandığımız bu kelime şimdi test yaptıranların duymak istemediği bir tedirginliği ifade eden sözcük oldu.

Siyaset yapmak istemem ama siyasetin salgın yönetimi yerine algı yönetimi yapmasını, pandeminin yayılmasını önlemeden ziyade salgını fırsata çevirmeye,  insanlar can derdindeyken politikanın siyasi rant özel hastanelerin ise kar derdinde olduğunu görmek hastane patronlarının salgın fırsatçılığı yapmaları bir vatandaş olarak hepimize rahatsızlık verdi. Pandemi döneminde vatandaşlarımız can derdine düşmüşken özel hastane sahiplerinin maliyet ve kar hesabı yapmaları bu ülkenin bir vatandaşı olarak hepimizi üzdü.

Cuvapçı Memet Aga’ya pandemide yaşanan bu gerçekleri soluksuz anlatmaya devam ederken içilen çaylarla beraber ikinci sorumuzu yönelttik ve bu hale gelişimizin nedenini sorduk;

Eskilere götürdü bizi Memet Aga ve anlatmaya koyuldu. “ Her çağ kendi şartlarını beraberinde getiriyor evladım. Buna karşı durulmuyor. Doğduğumuz evi, okuduğumuz okulu sokağı, mahallemizi bulamıyoruz artık. Zamanla birlikte değer ölçüleri de değişti. Kanaat mı kalmadı, manası mı değişti. Kaybettik bazı şeyleri besmele evimizin, ekmeğimizin, yurdumuzun bereketi idi. Zamanımızda o bereket bizden uzaklaştı. Gariptir artık esnafımız dükkânlarını erkenden açmaz oldu. Bereket bizi terk etti. Onun yerini hile, madrabazlık ve haksız kazanç aldı. Aslında yaşananlardan hepimiz rahatsızlık duyuyoruz. Hepimizin aradığı farklı şeyler değil. Unutamadığımız, tadını bir defa daha tatmaya çalıştığımız mazimizi, tüketim ekonomisini değil, kanaat ekonomisini arıyoruz.”

Çaylarımızı tazeledik Cuvapçı Memet Aga’ya siyasette yaşanan gerginliği sorduk. Memet Aga bu sorumuza da bir şiirle başladı; “ Kürsülerden içi boş kelimeler yağmakta/Ne bir nükte, ne fikir, ne incelik, ne yorum/Saatlerce konuşan insanları gördükçe/Susmayı bilenleri daha çok seviyorum.

Ve “Edep ya hu” denen bir cümlemiz vardı. Eski toplumumuzun sosyal münasebetlerdeki incelik ve zarafete olan hasretini ifade de kullanılırdı. Bizim medeniyetimizin terbiyesini teşkil eden temel kaide “ Edep ya hu” idi. Ve edep, “ Edep ya hu” ihtarına muhatap olmamaktı.

Gönüller sultanı Yunus Emre bugünün siyasetçilerine barış ve hoşgörünün anahtarı olacak bir söz mirası bırakmıştı; “ Kişi bile söz demini/Demeye sözün kemini/İki cihan cehennemini/Bal ile yağ ede bir söz. diyordu.

Bizim siyasilerimiz birbirlerine bağırmaya devam ediyorlar oysa ; “ Değerli fikirleri, değerli malı olanlar bağırmazlar. Zerzevatçı bağırır ama kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. Düşünenler bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez düşünmeyenler ise hep kavga içindedir.”

Memet Aga’ya kendisini daha fazla yormak istemediğimizi söyleyerek son sorumuzu sorduk. Yaylalarda altın aranması yabancılara toprak satılması konusunda neler söylersiniz;

“ Abe çocuğum bunlar Metehan’ı, bayrak şairi Arif Nihat Asya’yı hiç mi okumamışlar. Arif Nihat Asya toprak konusunda ki hassasiyetini, kızgınlığını şair kalbi hoca gönlüyle “memleketin bir parçasını verirsek milli gelirimiz şu kadar artar” diye düşünenlere yüzyılların ötesinden Metehan’ın kükreyişini hatırlatan “ On savaşa değer ey yurt bir karışın” dediği bu manalı cümleyi hiç mi duymamışlar.

Bak evladım bir Rumeli Balkan Türkü olarak vatan bayrak toprak dediğimiz için bize hamaset yapıyor diyen zihniyete Hollanda kraliçesi ile birlikte Türkiye’ye gelecek olan 8 aylık hamile prenses, ez kaza erken doğum yaparsa bebek doğduğunda ilk kez Hollanda toprağına bassın diye yanlarında Hollanda toprağı taşıdıklarını örnek diye göstermek isterim.

Bizim nesil vatan toprağının çok pahalı olduğunu, bedelinin kanla ödendiğini ve hiçbir şekilde kimseye verilmeyeceğini başta Mehmet Akif, Yahya Kemal, Arif Nihat Asya gibi şairlerimizden ve Metehan’dan öğrendi.

Çevre meselesine gelecek olursak her karşı duruşu sola bağlayanlar şunu bilmelidirler ki bu işin sağı solu yoktur. Yaylalarımızın köylerimizin yaşamını yok edecek yatırıma sadece HES’ler değil doğanın dengesini bozan her girişimin karşısındayız. Bizi idare edenlere anayasanın 130 uncu maddesi olan “ Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” cümlesini hatırlatıyoruz. Ülkemizin yaylalarında, dağlarında, dere ve ırmaklarında yerlisi ile yabancısıyla özel ortakların çantacıların egemenliğine fırsat tanımayan bu anayasa maddesinin uygulanmasını bekliyoruz.

Bizleri uğurlarken Cuvapçı Memet Aga’nın son sözleri şu oldu; “ Değerli dostlar, sadece 2020’nin değil nasip edilen bütün ömrümüzün yaşama sevinci içinde geçmesini hayırlarla dolu olmasını diliyorum. Yeni yılınız hep kutlamalarla dolu olsun.

Bizlerde onun yeni yılını kutlayıp sağlıklı günlerde yeni sohbetlerde buluşmak üzere vedalaştık…

YORUM EKLE